AB’nin 2. en kalabalık kenti olma unvanına sahip Londra’nın ortalama 8 milyon nüfusu vardır. Bu sayı kendisine bağlı birimlerle birlikte 14 – 15 milyonu buluyor ve kentte ortalama 300 farklı dil konuşuluyor. İş ve finans dünyasının merkezi olan şehirde kilometrekareye 4 bin 573 kişinin düştüğü belirtiliyor. İngiltere’nin başkenti olan Londra, Büyük Britanya Adası’nın doğusunda konumlanıyor.
Kibar ve nazik insanlara adım başı rastlayabileceğiniz Londra sokaklarında duyacağınız kelimelerin başında ”sory” geliyor. Bu kelimeyi adınızı sorarken bile kullanacakları için eğer Londra’ya seyahat planları içerisindeyseniz şimdiden kendinizi alıştırın. 16. yüzyılın ortalarında gelişme göstererek 19. yüzyılın sonuna kadar hızlı bir şekilde sanayileştiği için ortaya fakirlik, çevre kirliliği, yangınlar, yaygın hastalıklar ve ulaşım zorlukları gibi sorunlar çıkan şehirde 1855 yılında çıkarılan Metropol İdaresi Kanunu ile toparlanmaya başladı. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra metropoliten alan giderek büyüyerek 1939 yılında artık metropol nüfus 8 milyona yaklaşmaya başlamıştı. Oldukça fazla yeşil alana sahip Londra’da park ve bahçelerin sayısı 140’ın üzerinde. Şehri ikiye bölen Thames Nehri, Londra’nın canlı havasına ayrı bir güzellik katıyor. Milattan Önce 43 yılında Romalılar tarafından kurulan şehrin ismi Thames Nehri’nden dolayı ” akan nehir” anlamına gelen ,Londra olarak belirlenmiştir.
Dünyanın en eski kentlerinden biri olan Londra şu anda dünyanın kalabalık hava trafiğine sahip. Uluslararası 5 havaalanına ev sahipliği yapan şehrin bünyesindeki en büyük ve en fazla yolcu taşıyan havaalanı Hearthrow’dur. Gezi planlarınıza dahil etmeniz gereken turistik mekanlar oldukça fazladır. Tower of London (Londra Kulesi), Parlamento Binasi, Tower Bridge, Buckingham Sarayi, Trafalgar Meydanı ve Londra gözü (Ingilizcesi: London eye), (Londra Dönmedolabi), Londra Büyük Sehri, Londra Sehri (City of London) , Westminister Sehri ve 31 metropoliten Bölgesi görülmesi gereken en önemli mekanların başında geliyor. Tarihi eserleri kültürel mirasları görmek içinse müzeleri dolaşmanız gerekiyor. Tarihi bir şehir olduğu için tarih kokan Londra’yı dünyanın dört bir tarafından ziyarete gelen turistler vardır. Yeryüzündeki en eski metro istasyonu da Londra’da yer alıyor. Londra metrosu 1863 yılında ” Metropolitan Railway” ismi ile kurulmuş. Ticaret alanında önemli bir potansiyeli olan şehir otomobil, fotoğrafçılık, kozmetik ve gıda alanında büyük üretimlerin yapıldığı iş merkezlerine sahiptir.
Kültür ve spor merkezi olma özelliğinden dolayı konser salonları, üniversiteleri, BBC, sinema ve ses kayıt stüdyoları, büyük spor sahaları, tiyatroları, müzeleri oldukça hareketlidir. British Museum, National Gallery, Tate Modern, Tate Britain gibi bazı müze ve galerilere giriş ücretsizdir. Fantastik bir yeni çağ müzesi olan Madame Tussaud’s balmumndan yapılmış mumyaları ile meşhurdur. Mutlaka görmeniz gereken ender müzelerden biri olan Rota www.bosslife.com.tr 103 Madame Tussaud’s; Bill Clinton, Nelson Mandela, Elvis Presley, Alfred Hitchcock ve daha sayılmayacak kadar çok ünlünün mumyaları ile doludur. En önemlisi de ATATÜRK mumyasına da ev sahipliği yapmasıdır.
Çocuklarla birlikte gidip eğlenceli dakikalar geçirebileceğiniz bir yer arıyorsanız, London Zoo tam size göre bir yer olacaktır. Çok çeşitli hayvan türlerine rastlayacağınız hayvanat bahçesinde fazlasıyla eğlenebileceksiniz. Okyanus iklimi olmasından dolayı yılın tüm aylarında yağmurlu olan Londra, en güzel Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında gezilir fakat yinede yanınızda şemsiye ve yağmurluk bulundurmanız gerekir. Hava sıcaklığı Ocak ayında 3 santigrat dereceye düşerken Temmuz ayında 22,5 dereceyi bulabiliyor. Alışveriş yapmak için çok uygun bir şehir olmadığını söyleyenlerin sayısı oldukça fazla. Çok pahalı olmasından dolayı pek tercih edilmese de görülmesi gereken yerlerden birisi de ”Harrod’s Mağazası”dır. Bunun yanı sıra eğlenceli bir yer arıyorsanız ilk adres ”Soho” olmalıdır. Bara gitmek istiyorsanız hiç aramanıza gerek kalmayacak çünkü kentte 7000 fazla bar bulabilirsiniz.
Dünyanın en ünlü müzikallerin gerçekleştiği şehirde sinema kültürü de çok gelişmiştir. Günde 200’den fazla filmin gösterime girdiği Londra’da sanatseverler için hayat çok daha kalitelidir. Büyük Britanya’nın 2. kalabalık kendi ve İngiltere’nin Başkenti olan Londra eğlenceli ve dolu dolu bir tatil için çok doğru bir seçenektir. Kültür ve tarih açısından çok zengin mekanlara sahip Londra’da bir iki gün asla yeterli olmaz. En az bir hafta gezseniz bile doyamazsınız. Saraylar, müzeler, parklar ve meydanlar dünyanın dört bir yanından gelen turistlerle doludur. 300 farklı dilin konuşulduğu kentte gezerken öğreneceğiniz çok fazla şey olacak. Londra seyahatiniz sırasında yanınızda mutlaka bir yağmurluk ve şemsiye olmalı. Okyanus iklimine sahip olmasından dolayı her an yağmur yağma olasılığı olan şehirde gezinin tadı kaçmasın istiyorsanız önleminizi baştan Rota alın.
Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan Londra’da gezilecek en güzel yerler arasında Bigben, Tower Bridge, Trafalgar Square, Piccadilly Circus, Covent Garden, Regent’s Street, Buckingham Palace, Hyde Park, Soho ve Oxford Street yer alıyor. Dünyaca ünlü müzelerin de yer aldığı kentte bazı müzeler ücretsiz gezilebiliyor. Nereden başlayacağını bilmeyenlere Big Ben’i öneririm. Londra’ya hiç gitmeyenlerin bile resimlerden gayet rahat tanıyabildiği Big Ben Westminster Sarayı’nın saat kulesidir. Aziz Stephen’in Kulesi olarak da bilinen saat kulesinin en ünlü ismi Big Ben’dir. 19. yüzyıl eserlerinden biri olan saat kulesi o zamanın en büyük kulelerinden biriydi. Big Ben aslında kuledeki 5 çandan birisine verilen isimdir. 16 ton ağırlığında olan çan 19. yüzyıldan günümüze hala işlevini yitirmemiştir. Saatin yüzü 7,5 metre iken saat bölümü 2,7 metre ve saatin dakik kısmı 4.25 metredir. Saatin üzerinde yer alan rakamlar ise 60 santimdir. Tam saati göstermesi ile ünlü Big Ben Edmund Beckett Denison tarafından tasarlanmıştır ve yapıldığı tarihten günümüze kadar çok az defa yanlış saati göstermiştir.
Londra’nın en çok ziyaret edilen noktalarından birisi de Buckingham Sarayı’dır. Buckingham Dükü John Sheffield tarafından 1705 yılında kır evi olarak inşa edilen Buckingham Sarayı’nın bir bölümü hala kraliyet ailesi tarafından kullanılmaktadır. Yaklaşık 600 odası bulunan sarayınbir balo salonu, resim galerisi ve yüzme havuzu vardır. Sarayın bazı bölümleri yaz aylarında kraliyet ailesi yokken ziyarete açılır fakat çok nadiren böyle bir şey olur. Sarayın gezilip görülmeye değer kısımlarından bir olan Queen’s Gallery (Kraliçenin Galerisi), Kraliyet koleksiyonlarının sergilendiği ilginç bir bölümdür. Buckingham Sarayı çok fazla turistin ziyaret ettiği bir noktadır.
Yazları hemen hemen her gün gerçekleşen Changing of the Guards yani Askerlerin değişim töreni izlenmeye değerdir. Saat 11 gibi başlayan töreni izlemek için hangi günler olmadığını öğrenip gitmenizde yarar var. Lordlar Kamarası ve Avam Kamarası’na ev sahipliği yapan Westminster Sarayı’nın inşası 30 yıldan fazla sürmüştür. Londra’nın sembollerinden birisi olan Saray çok merkezi bir noktadadır. İçerisinde 1000 oda, 11 mahkeme salonu, 6 restoran, 8 bar ve tüm ziyaretçilere açık bir kafe yer alan Westminster Sarayı Big Ben, London Eye, Westminster Abbey gibi yerlere yakın konumlanıyor.
Mimarlık harikası bir köprü olan Tower Bridge, şehrin en eğlenceli dönme dolabı olma özelliğini taşıyan London Eye, Birçok sanatçı, politakacı Rota 104 www.bosslife.com.tr ve hükümdarın mezarlığını yapan manastır Westminster Abbey, orta çağlardan beri ünlü bir buluşma noktası olan Trafalgar Meydanı, Avrupa’nın en büyük katedrali olma özelliğine sahip St Paul Katedrali, gezilmesi gereken en zengin ve önemli müze olma özelliğine sahip British Museum, Londra’nın en büyük parkı olan Hyde Park, ATATÜRK’ de dahil olmak üzere dünyaca ünlü birçok simanın balmumundan mumyasının bulunduğu Madame Tussauds Müzesi, kentin en önemli alışveriş merkezlerinden bir olan Harrods, Hyde Park’ta bulunan Mermer Tak, Avrupa’nın en büyük akvaryumlarından biri olan Sea Life London Aquarium Londra’nın gezilmesi gereken en önemli noktalarıdır.
Londra seyahatleri sırasında İngiliz kahvaltıları, beş çayları ve Fish ve chips üçgeni içerisinde hayatından gayet memnun olanlar olsa da bu tarz beslenmekten hoşlanmayanlar için Londra’da tüm dünya mutfaklarından tatlar bulabilmek mümkün. Fakat kendi mutfak kültürlerinin o kadar geniş olduğunu söyleyemeyiz. Kentin hemen hemen tüm restoranları çok çeşitli tatlar sunan menüler sunmaktadır. Genel olarak İtalyan, Çin, Hint ve Fransız mutfaklarından yemeklere rastlayacağınız Londra restoranlarında en popüler yemek ise Hint körisidir. İngiliz yemekleri tatmak için pubları tercih etmelisiniz. Geleneksel İngiliz yemeklerini farklı ülkelerin lezzetleri ile birlikte ancak publarda yiyebilirsiniz. Geleneksel İngiliz yemekleri desek de menü çok fazla değildir aslında. Bu tatları fırınlanmış etler, patates, haşlanmış sebze ve yorkshire pudingi olarak sıralayabiliriz. Merak edenler için yorkshire pudingi denilen şey un, yumurta ve sütten yapılıyor.
Aklınıza tatlı geldiğine eminim fakat bu bir tatlı kesinlikle değil. Et yemeklerinin bir parçasıdır. Morina veya mezgit balığının İngilizlere özel bir sos ile birlikte derin tavada bol yağ ile kızartılıp yanında patates kızartmasıyla servis edildiği yemeğe ”fish and chips” adı veriliyor. Restoranlarda da bulabileceğiniz bu yemeği genellikle Fish and Chips dükkânlarından paket ile alıyorsunuz. Yanında bezelye ile servis edilebilen fish and chips patates kızartması ile daha çok tercih ediliyor. Aynı zamanda bu dükkânlarda burger, kebap ve Çin yemeği de bulabilirsiniz. Eğer kebap yemeyi özlediyseniz rahatlıkla bir Fish and Cips dükkânına girebilirsiniz.
Meşhur İngiliz kahvaltıları yağda yumurta, domuz pastırması, kızartılmış sosis, mantar, domates, kızartılmış ekle ve ara sıra da fırınlanmış fasulye ile hazırlanır. Günün her saati böyle bir menüye kolayca ulaşabilirsiniz. Özellikle de hotellerde ve kafelerde neredeyse tüm gün tüketilir. İçerisinde domuz eti olan yiyecekler sadece sosis ve domuz pastırması olsa da aynı tavada pişirildiklerini hatırlatmak isteriz. İngilizler kahvaltılarını genel olarak kahve, kızarmış ekmek tahıllı yiyecekler ve meyve suları ile yapıyorlar. Etli veya etsiz olmak üzere 2 çeşit börek bulabileceğiniz publarda, içerisinde et, peynir, patates ve soğan olanlar en çok sevilen börek çeşitleridir. Cornish böreği çok meşhurdur ve yarım ay şeklinde yapılan özel bir şekle sahiptir. İçerisinde ki et elbette ki domuz etidir. Diğer börek çeşidi ise kıymalı ve balıklı olarak ikiye ayrılır. Her ikisinin üzerinde de patates püresi vardır ve yufka yada hamurdan yapılmaz. Canınız tatlı çekiyorsa ve farklı lezzetler arıyorsanız 2 farklı seçeneğiniz olacak.
Birincisi meyve tatlısı ki genelde elmadan yapılıyor. Elmaların üzerine katı şekilde muhallebi dökülerek yapılıyor ve denemeye değer bir lezzete sahip. Diğeri ise süt, yumurta, ıslatılmış ekmek, kuru üzüm ve tereyağı kullanılarak yapılıyor. Tüm bu malzemelerin fırınlandıktan sonra yanında muhallebi ile servis edilmesi tatlıyı farklı kılıyor. Geleneksel olarak çay ve süt karıştırılarak içildiği için restoranda çay istiyorsanız nasıl içeceğinizi özellikle belirtmelisiniz çünkü süt ile karıştırılmış halde geliyor. 3 ile 6 arasında içilen ikindi çaylarının yanında som balıklı ve salatalıklı sandviç ve üzeri reçelle krema sürülerek süslenmiş krema ikram edilir. Ayrıca çok çeşitli ve birbirinden lezzetli kahve türlerine her yerde rastlayabilirsiniz.
Kaynak: Boss Life Dergi