İlk yazımla beraber Japonya ve Japon insanı ile ilgili bilgiler anlatmaya başladım. Japonya’da bulunduğum sürece Tokyo, Osaka, Nara ve Kyoto şehirlerini gördüm. Bu şehirler, bana Japonya ve insanları hakkında oldukça bilgi verdi. Japonya’nın teknolojik açıdan gelişmişliği şehirlerine de yansımış. Şehirlerin içinden geçen üç ya da beş katlı otobanlar ile her yere ulaşan raylı sistemler şehirleri bir ahtapot gibi sarmışlar. Şehirler sanki nefes almıyorlar. Osaka’da şehrin içinde gördüğüm bir otoban, emin olun büyük bir gökdelenin onuncu katında, tam içerisinden geçiyordu. Bu kadar yer gezdim ama böylesini görmemiştim. Tam pes be dedirtecek bir görüntü. Düşünün binadan ya çalışan ya da yaşayansınız ve içinden otoban geçiyor. İlk başlarda tuhaf gelir ama belki sonra alışılabilir. Yerin altındaki durum da bundan farklı değil. O kadar yoğun bir metro ağı var ki, metro haritasına bakınca insanın gözleri kararıyor. Bir köstebek gibi yerin altını işlemişler. Emin olun yerin altı da üstü gibi alış veriş merkezleri ile son derece kalabalık, hareketli ve canlı.
Olay Selcan Japonya’yı anlatıyor…
Japonya, bir deprem ülkesi. Tüm bu riske rağmen Japon şehirlerinde, gökdelenler yükseliyor. Bu da insanoğlunun bir çeşit meydan okuması değil de nedir? Şehirlerde aksayan hiçbir şey görmek mümkün değil. Bunun böyle olmasına teknolojinin katkısının yanında Japonların da kurnaz değil akıllı insan olmalarının etkisi var. Dünya literatüründe şehirler dişi olarak değerlendirilir. Benim izlenimlerime göre; tüm teknolojik gelişmelerinin ve insanlarının birbirleri ile ilişkilerinin olumlu etkilerine rağmen gördüğüm Japon şehirleri, dişi tanımına uygun değiller.
İnsanı rahatlatan, başka dünyalara götüren, farklı duygular veren, cazibeli, sevecen, işveli, sıcak, sımsıcak, çok eski bir zamandan gelmesine rağmen hala sıcak nefesini hissettiğiniz şehirler değiller. Batıda gezdiğiniz şehirlerdeki hissettiklerinizi burada bulamayabilirsiniz. Kyoto ve Nara şehirleri biraz tam manasıyla değilse bile yukarıda anlattığım şehirlere yaklaşabilen şehirler. Bu ikisi, Japonya’da benim favorilerim oldu.
Bu yazımda sizlere bir zamanlar Japonya’ya başkentlik yapmış Nara şehrinden söz edeceğim. 710 yılında başlayan başkentliği 784 yılında sona ermiş olup o zamandaki ismi de Heijo imiş. Nara şehri, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor. Bu şehirde Budist Tapınağı ve bir de Şinto Tapınağı’nı ziyaret edeceğim. Bu süre içerisinde yapılan yapı ve tapınaklar, bir kültür mirası olarak bu güne kadar gelmiş. Nara, bu gün Japonya’nın en eski tapınaklarını bünyesinde bulunduran şehir olarak özel bir yer işgal etmekte ve bir cazibe merkezi konumunu da devam ettirmektedir.
KASUGA TAISHA TAPINAĞI
İlk ziyaret ettiğim tapınak, Nara’nın en kutsal tapınağı ve şehrin başkent olması ile aynı zamanda inşa edilmiş olan Kasuga Taisha Tapınağı’dır. Şehrin başkent olduğu dönemde şehri korusun diye tanrıçaya adanan bu tapınak gelenekler gereği, her 20 senede bir yeniden yapılmıştır. Ancak bu geleneğe daha sonraki dönemlerde son verilmiştir. Geleneklere ilaveten doğal afetlerden de zarar gören tapınakların ilk günkü hallerinden söz etmenin doğru olmayacağı da bir gerçek.
Her yapılışta yenileştirmeler ve ilaveler kaçınılmaz olacağından Japonya’da görülen tapınakların, ilk yapıldığı anlarından uzakta bir görüntü vermeleri doğal bir sonuçtur. Bu Şinto tapınağının içesine yine kendine özgü şekliyle Torii Kapısı’ndan geçerek giriyorum. Dikkatimi ilk çeken iki taraflı sık ağaçlar. Sanki yağmur ormanı içerisinde ilerliyor gibi hissediyorum kendimi. Daha da dikkat çekici olan, yolun iki tarafında sıralanmış taş fenerler. İçerilere doğru gidildikçe bu taş fenerlere yenileri de ekleniyor ve sayıları artıyor. Bu tapınağın bronz fenerlerinin de ünlü olduğunu daha sonra öğreniyorum. Bu fenerler, Şubat ve Aralık aylarında olmak üzere yılda iki defa düzenlenen fener festivalinde yakılırmış. Bahçesi ile dikkatleri üzerine çeken bu tapınakta bir de 250 çeşit bitki bulunan botanik bahçesi var. Keyifli bir gezi oluyor. Bahçenin içerisinde dolaşan geyiklerin çevreye katkısı görülmeye değer.
TODAL JI TAPINAĞI
İmparator Shomu döneminde meydana gelen salgın hastalıklar ile doğal felaketlerin ülkeyi sıkıntılara sürüklemesi nedeni ile imparator salgın hastalıklar ve felaketlerden kurtulmak üzere her bölgede bir tapınak yapılmasını teşvik etmiştir. Nara da o zamanlar başkent konumunda olduğundan en görkemli Budist tapınağı da bu şehirde inşa edilmiştir. Todai ji Tapınağı, dünyanın en büyük ahşap yapısı olmasının yanı sıra Japonca’da Daibutsu adı ile adlandırılan dünyanın en büyük Buda heykeline sahiptir ve UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne dahil edilmiştir.
745 yılında başlayan inşaat, depremler ve yangınlar yüzünden ancak 751 yılında tamamlanmış, 752 yılında da 10.000 kişinin katıldığı bir tören ile açılmıştır. Bu orijinal tapınak kompleksinde iki adet Japonca’da pagodas denen kule de yer almaktaydı. Zamanında, Mısır piramitlerinden sonra en yüksek ikinci yapı olma unvanına sahip olan bu kuleler, sonradan depremler neticesinde yıkılmışlardır. Bu kulelerden birisi doğuda, diğeri de batıda olmak üzere yedişer katlı ve yaklaşık 100 metre yüksekliğinde inşa edilmişlerdir. Tapınağın bulunduğu geniş parka girildiğinde gelen ziyaretçileri buranın yerlileri olan geyikler karşılıyor.
Geyikler tanrıların habercisi olarak kabul edildikleri 8. yüzyıldan beri koruma altına alınmışlardır. O kadar çoklar ki insanların peşinden sürü halinde geliyorlar. Parkın kapısında bulunan büfede “shika senbei” adı verilen sadece geyikler için hazırlanmış kraker satılıyor ve onun kokusunu alan geyiklerin insanlara doğru yaklaşımları ile tam bir festival havası yaşanıyor. Bu geyikler bu yiyeceğe o kadar alışmışlar ki elinizdeki, çantanızdaki ve cebinizdeki krakerleri almak için yapmadıkları yok. Resmen taciz ediyorlar. Aynı zamanda da organize çalışıyorlar.
Siz elinizdekileri geyiklerin bir kısmına verirken ve onlar sizin böylece dikkatinizi dağıtmışken, diğerleri cebinizdeki ya da çantanızdaki krakerleri almaya çalışıyorlar. Bu arada ceketini ve çantasını geyiklere kaptıranlar çok. Onların bağırmaları. Geyiklerden korkanların davranışları, son derece komik ve eğlenceli bir ortam yaratıyor. Geyiklerin zarar verebileceklerine dair tabelalar olmasına rağmen bunlara aldıranı hiç görmedim. Çünkü gerçekten alışılmamış ve ziyaretçiler için farklı ve o kadar da eğlenceli bir durum.
Geyiklerle olan mücadelemize kendimizi o kadar kaptırmışız ki Japonca’da Büyük Güney Kapısı anlamına gelen ve tamamen ağaçtan klasik Hint mimari tarzında 12. yüzyılın sonunda yapılmış Nandaimon kapısının önünde buluyoruz kendimizi. Yüksekliği 19 metre olan bu görkemli kapı, tayfunda harap olmuş orijinal halinin üçte ikisi. Bu kapıyı da geçince geyikler arkamızda kalıyor ve karşımızda da ünlü Todaiji Tapınağı bütün muhteşemliği ile duruyor. Tapınağın ana binasının girişinde bronzdan yapılmış büyük bir tütsülük var. Binanın içerisine girmeden Budistler tütsü yakıyor ve dumanını da içine çekiyorlar.
Tapınağın bir bölümü olan Japoncası Daibutsuden yani Büyük Buda Holü’nün çatısı, insanda hayranlık duygusu uyandırıyor. Yapım tarihi, 1709 yılına kadar geriye giden bina, görünen hali ile yıllarca evvel çıkan yangında yanıp kül olan orijinalinin üçte ikisi büyüklüğünde yeniden inşa edilmiştir. Buna rağmen hala dünyanın en büyük ahşap binası olma özelliğini korumaktadır.
Salon gerçekten muazzam, bu görkemli görüntüye meditasyon yapan Daibutsu (Büyük Buda) heykelinin katkısı ise muhteşem. Bu bronzdan yapılmış Buda heykeli, yaklaşık 15 metre yüksekliğinde ve 500 ton ağırlığında olup altın varakla kaplanmış orijinalinden küçük yapılmıştır. Buda heykelinin bir tarafında dilekleri gerçekleştirdiğine inanılan bir mücevheri tutan Nyorin Kannon, diğer tarafında ise bilgelik ve mutluluğu temsil eden Kokuzo’nun heykelleri bulunmaktadır.
İçerisinde bir çok Budist heykellerin de bulunduğu bu tapınak, aynı zamanda bir müze görünümünde. Gerçekten de bu güne kadar gördüğüm en muhteşem ağaç bina ve Budist tapınağı diyebilirim. Yukarıda sizlere anlatmaya çalıştığım Nara’nın sembolü haline gelmiş her iki tapınak, mevcudiyetleri ile Nara’ya değer katmakta ve Nara’yı Japonya’da farklı bir konuma getirmekteler. Nara’nın geyiklerini de unutmamak gerekir. Bu sevimli yaratıklar, yaramazlıklarının yanında çok da sevimli idiler. Japonya’ya gidip de Nara’yı görmeden dönmek Japon gezisinin yarısını yapmak demek. Tamamı ise ancak Nara’yı görmekle mümkün. Yeni bir yazımda buluşuncaya kadar hoşça kalınız. Saygılarımla.
Kaynak: Boss Life Dergi