Melih Dural
Merhaba sevgili Bosslife okurları; Sıcak yaz günlerinin sonlarına yaklaştığımız şu günlerde acaba bu sayıda sizler için ne yazsam diye düşünmeye başlamışken mevsim geçişleriyle birlikte başlayan hastalıklar dikkatimi çekti. Çocukken ne zaman hasta olsam annem birkaç bitki çayı yapardı ve içerisine biraz bal damlatırdı. Hastalıklar baş göstermeye başladı madem bende okurlarıma bu her derde deva balı neden biraz anlatmıyorum dedim. Buyurun birlikte balın tarihine birlikte göz atalım. Bundan 40-50 milyon yıl öncesine kadar yeryüzünde kendi varlıklarını bağımsız bir şekilde sürdürmekte olan arılar 40. 000 yıl önce insanların onların mucizevi, altın değerinde hazırladıkları besin kaynakları balı keşfedene kadar bu yaşamlarına devam ettiler.
M. Ö. 7000’li yıllarda Valensia’daki LaAranas Mağarasındaki çizilmiş olan duvar resimlerinden anlıyoruz ki
ticari anlamda ilk bal toplayıcılığı bu dönemde başlamıştır. Ardından insanların yerleşik hayat düzenine geçip, çiftçilikle uğraşmaya başlaması ile birlikte; artık bin bir tehlikeye girip topladıkları balı, üretme isteği ile kovan yapımı başlamıştır. Arı, Türklerde tüm arı türlerine verilen addır. Türklerin ilk kez Anadolu da bal arısı sözünü kullanmaya başladıkları sanılmaktadır. Kaşgarlı Mahmud’un açıklamasından da anlaşıldığına göre Türkler önceleri bala arı yağı diyorlardı. Sonraları özellikle batı Türkleri (Oğuzlar, Kıpçaklar, Suvarlar) bal demeye başladılar. Uygurlar bala Çince “mi”, Tokharca “mir” sözlerinden kökenlendiği sanılan “mır” veya “mir” adını kullanıyorlardı. Osmanlı dönemine geldiğimizde ise çıkartılmış birçok kanunla baldan ve arı kovanından vergi alınmıştır. Osmanlıların İstanbul da kurdukları ilk ticaret merkezi Mısır çarşısı ile Tahtakale arasında da bir bal kapanı vardı. Burada bal tartılır, vergilendirilir, saraya gider arta kalan da halka satılmak üzere dağıtılırdı. (Kapan, Arapça kabandan gelmektedir. Kaban ise kantar anlamındadır). Atalarımız balı yiyecek olarak kullanmaktan daha çok hastalıklara karşı koruyucu, deva, iyileşme döneminde de güç ve direnç verici olarak değerlendirmişlerdir. Glikozun bulunması ile unutulur gibi, olmuşsa da değeri anlaşılarak tekrar eski yerini almaya başlamıştır.
Hititlerin, Sümerlerin, Mısırlıların, Romalıların Yunanlıların ve birçok eski kültürün balı ilaç olarak kullandığını, tarihte ün yapmış hekimlerin her derde deva olarak kabul ettiğini görmekteyiz.
Hititler in çivi yazısıyla yazdıkları toprak levhalarda günümüzden 4000 yıl önce arıcılığı tanıdığını öğreniyoruz bu levhalardaki reçeteler Sümerler ve Hititlerin balı hastalıklarda kullandıklarını göstermektedir. Piramitlerde ağızları hava geçirmeyecek biçimde kapatılmış bal küpleri Mısırlıların da bala büyük değer verdiğini gösteren deliller arasındadır. Hipokrat ise balı, hava ve suyla eş değerli görüyor, tüm hastalıklara karşı kullanıyordu. Asklepiades ise, ruhi ve sinirsel hastalıklarda kullanıyordu. Plinius, Dioskorides ve birçok hekimin çeşitli hastalıklara karşı yalnız, bitkilerle karıştırarak veya şurup, merhem olarak da kullandıklarını görüyoruz. Hemen hemen her toplumun kültüründe yer etmiş mucizevi besin bal görüldüğü gibi birçok derde deva. Uzmanlara göre balı yetişkinlerin günlük 3-5 yemek kaşığı ya da 6-10 tatlı kaşığı bal tüketmeleri gerekmekte. Meyve tatlısı yaparken şeker ilave etmeyip bal ile tatlandırarak, keklerde ve kurabiyelerde şeker yerine bal tercih ederek, su içmekte zorlanıyorsanız biraz bal, limon ve naneyle tatlandırarak balı günlük hayatınızın bir parçası haline getirebilir ve daha sağlıklı ve zinde hissedebilirsiniz. Önümüzdeki ay görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalın…
Kaynak: Boss Life Dergi