Sadece Türkiye’nin değil Dünya’nın tanıdığı, saygı duyduğu, bir meslek duayeni Betûl Mardin… Dünya Emekçi Kadınlar Günü için bizlere evini açtı, tecrübelerini paylaştı… 90’lı yaşlarında olmasına rağmen hala çalışıp üretmeyi hedefleyen bir efsane… Türkiye’ye kattığı değerleriyle yüzlerce insana iş kapısı açan Halkla İlişkiler’in Uzmanı… İş hayatında kadın olmanın zorluğunu, çocukluğunu ve gelecek öngörülerini keyif ve heyecanla konuştuğumuz, insanın hayatında bir amacının olması gerekliliğini ve kadınların mutlaka çalışmaları gerektiğini vurgulayan Betûl Mardin ile sevgili Bosslife Dergi okurları için yaptığımız zamana yolculuk sohbetimiz de keyifli okumalar dilerim..
• Tüm Türkiye’nin hatta neredeyse Dünya’nın tanıdığı bir isimsiniz. Betûl Mardin kimdir bir de sizden sizi dinleyebilir miyiz?
Ben hem anne, hem baba tarafından çok kalabalık bir aileden gelmekteyim. Türk’üz, Arap’ız, Mısırlı’yız, Fransız’ız Kürt’üz… Müslümanız… Çok küçüktüm, hatırladıklarımı anlatacak olursam savaş… Savaş çok korkunç bir şey! O zamanlar Mısır’da savaş vardı ve ben çocukluğumu savaş olarak hatırlıyorum. Gece uyuyamazdık, sirenler çalardı sığınaklara saklanırdık, bomba seslerini duyardık… Mısır, sıcak memleket, serinlemek için denize girerdik cesetler vururdu bedenimize… Ama bu yaşananlar beni eğitti… Hayatta her şey eğitim aslında. Sonra Türkiye’ye yerleştik. İş hayatına önce gazetecilik ile başladım sonra radyo sonra televizyon ardından halkla ilişkiler mesleğinin ortasında kendimi buldum. Magazin sekreteri olarak başladım gazeteye. Sayfa tasarımları yapmaya bayılıyordum. Tercüman gazetesinde bir kaç sene çalıştım. Ama ben sadece oturduğum yerden sayfa tasarımı yapmadım her departmanı öğrenmeye çalıştım. Gazete hayatımdan birden radyoya geçiş yaptım. TRT! o zamanlar eşsiz. Kısa sürede program uzmanı oldum. Yazları İngilizce, Fransızca, Almanca turistlere yönelik programlar yaptım. O yıllara oranla çok fazla dili çok iyi anlıyor ve konuşabiliyordum. Özellikle çok kuvvetli İngilizcem vardı. Turistlere yönelik programı benden sonra yapan olmadı zaten. Sonra televizyon geliyor dediler ve beni BBC’ye gönderdiler. Ankara’ya döndüm TRT açılışını yaptık. Sonrasında Akbank’da çalışan bir arkadaşım yeni bir meslek çıkmış tam sana göre dedi bana ve ben heyacanla araştırmaya başladım. Bu sayede halkla ilişkiler diye bir meslek buldum. Çok zordu! Kadın olduğum için de çok çektim açıkçası…
• İş hayatında kadın olmanın zorluklarını en iyi bilenlerdensiniz. En zorlandığınız nokta hangisiydi?
Benim zamanımda kadına bugün ki gibi kıymet verilmiyordu, hele ki iş hayatında. Hani sorulur ya kaç çocuğunuz var diye o zamanlar bağıra bağıra bilmem kaç tane oğlum var denilir, kelimeleri yuta yuta da bilmem kaç tane kızım var denilirdi… Kız çocuğu olmak utanç kaynağıydı… Başta da belirttiğim gibi kalabalık bir aile olarak birlikte yaşardık. Büyükbabamın sanırım 10 torunu vardı. Yuvarlak yemek masamızda 20-24 kişi yemek yerdik, büyükbabam bakar ve tuzluğun alt tarafı konuşamaz derdi! Tuzluğun alt tarafı biz çocuklardık. Soru sorulmadığı sürece konuşamazdık. Büyükbabam yanına iki torununu oturturdu ve bir kaç ayda bir o iki torun değişirdi. Onlara bakar yemek yemelerini vs incelerdi. Tabi bir zaman sonra benim sıram geldi oturdum. Benden memnun kaldı. Bizim evimize çok önemli isimler misafir gelirdi ve ben herkesi kenardan köşeden dinlerdim. O ne dedi o ne sordu o nasıl cevapladı hep takip ederdim ama kimse bunu anlamazdı. Ablam çok güzel şarkı söylerdi küçüğüm Arif Mardin’de müziğe meraklıydı ama beni kimse farketmiyordu bu çocuk farklı demiyorlardı. Sonra bir gün ben babama çalışmak istiyorum dedim ve babam çok güldü, kahkaha attı! Kadın çalışacakmış!!! Ne yapacaksın dedi çalışacağım dedim inanmadı bana. Tesadüfen Tercüman Gazetesi sahibi geldi bende söyledim İngilizce ve Fransızcam çok kuvvetli diye O da bana yarın başlıyorsun dedi. Gazete o zaman Beşiktaş’da deniz manzaralı fevkalade bir yerdeydi. Ve ben gazeteciliğe bayıldım sonrasını zaten anlattım… Ama kadınsın, kimse sana önem vermiyor… Bir de şöyle bir problem var kıskançlık! Kıskançlık kadında da var erkekte de var ama kadın başka! Hırs var, çekememezlik var! Çekememezliğin meyvesi iyi değil bunu bilmeli herkes. Ve ben gerçekten çok üzülüyorum bunları gördükçe… İyi niyeti kaybetmemeli insan, iyi niyetle yaşarsanız her şey iyi gelişiyor…
• Siz Türkiye’yi halkla ilişkiler sektörü ile tanıştıran insansınız. Şu an ki duruma bakıldığında Türkiye bu sektörde Dünya’da hangi konumda? Duayen olarak sektör ile ilgili önerileriniz neler?
Halkla ilişkileri çok kolay zannediyorlar, değil! Hiç tanınmayan bir şirketi halka tanıt diyorlar. İlk yapılacak şey o şirket tanıtılmalı mı buna değer mi diye araştırmak. Evet, bu şirket kıymetli tanıtılmalı dediğiniz noktada çalışmaya başlayabilirsiniz. Şirketler halkla ilişkileri anlamıyorlar. Önce onlara yaptığın işi anlatabilmen lazım, sonrasında da onları heyecanladırman lazım. Bu aslında halkla ilişkilerin en önemli ödevi. Şirketi heyecanlandırmak zorundasın! Mesela tabak yapan bir şirket. Bir tek sen tabak yapmıyorsun! Ama tabak sergisini sen yapabilirsin. Yani demek istediğim halkla ilişkilerci şirketi, halkla birleştirmeyi ve bunu doğru yönlendirmeyi sağlayabilmeli. Bunları PR’cı şirkete söylediğinde şirketin heyecanlanması lazım ama ne yazık ki ülkemizde şirketler bu etkinliklerin desteğine inanmıyorlar ve bizlerden mucize bekliyorlar. Kurumsal sosyal sorumluluk projeleri, markalaşma yolunda olmazsa olmazlardan. Bu projelerde dikkat edilmesi gereken ise gerçeklerin arkasında durmak, yaptığınız bütün yardımların samimi, gönülden, sağlam ve doğru yollarla yapılmış olması…
• Şirketlerin itibar yönetimi noktasında olmazsa olmazları neler?
Öncelik, çalışanların ahlaklarını ve yaşam tarzlarını hep kontrol altında tutmaları lazım. Ahlaka ve saygıya önem vermeleri lazım. Dürüstlük en başta gelir. Gece başını yastığa koyduğun zaman çok iyi uyuyabilmen lazım bu da vicdanının rahat olması demek… İtibar zor kazanılır, kolay kaybedilir yaşarken bunu unutmamak lazım… Kadın ve erkeğin yaşadığı hayat tarzında bazı şeylere özellikle dikkat etmesi gerekiyor.
• Ülkemizin gündem yoğunluğu kurumların kriz iletişimini de bir o kadar etkiliyor. Pek çoğu da kriz iletişiminde yeterince hazırlıklı olmadıklarını ortaya koyuyor. Kriz iletişiminde öncelik ne olmalı? Genç iletişimcilere tavsiyeleriniz nelerdir?
En önemlisi her şirkette mutlaka bir halkla ilişkilerci olmalı! Bir krizi yönetmek, kuralları olmayan bir oyunu oynamaya benzer. Hazırlıklı bir şirket , bu oyunu bir kaç prensibi izleyerek kazanabilir… Problem bir üründen, bir olaydan, bir metottan , yönetimden veya personel sorunundan doğar ve medyanın işe karışmasıyla kriz haline dönüşür. Kısa bir özet geçersem; kriz öncesi her türlü önlemin alınması, kaza sırasında alınacak tüm temel tedbirlerin hazırlanıp benimsenmesinin sağlanması, kazanın ardandan olayın kamuoyunca yanlış anlaşılmasını önleyecek bir programın hazırlanması gibi gibi … Hepsini anlatsam sığmaz evladım…
• İş hayatına atılmak isteyen ya da mevcut durumda iş hayatında olan kadınlara önerileriniz neler?
Kızlar, çalışmalı. Bilmem ne yapabiliyor dedirtmeli kadın dediğin…. Soğuk kanlı olun, terbiyeli ve hak yemeden çalışarak tüm hayatınız sürecinde öğrenin,öğrenin, öğrenin ! Her zaman kendinize güvenin, duygularınızı kontrol altında yaşayın amacınızı belirleyin, programlayın ve her zaman kendinizi geliştirin. Geniş bir şekilde bilgi alarak kendilerini eğitmeleri lazım. Yani sadece okullarda aldıkları eğitimlerle kalmamalılar. Dünyalarını genişletmeleri lazım. Bilgi edinerek büyümeleri lazım. Türkiye’de her bireyin amacı olması lazım. Baba parası, ana parası diye bir şey yok! İnsanın istediği zaman kendi parasını kazanabiliyor olması lazım.
• Son olarak öncelikle bizleri evinizde ağırlayarak, zaman ayırdığınız için ekibim adına çok teşekkür ediyorum… Bosslife Dergi ekibine ve okurlarına neler söylemek istersiniz?
Beni ziyaret ettiğiniz, derginiz de bana yer verdiğiniz için ve böyle kaliteli sorular sorduğunuz için hakikatten size teşekkür ediyorum… Genç ve dinamiksiniz önünüzde uzun, parlak ve başarılı bir gelecek var görüyorum… Hep gözleriniz açık olsun. Dünya nereye gidiyor siz de görün mutlaka! Mesela şu an dijitale, elektroniğe geçiş hızlandı. Ben bu yaştan sonra tablet kullanmayı öğreniyorum. Öğrenin, öğrenmenin yaşı yok her şeyi öğrenmeye çalışın. Bir de konumuz Emekçi Kadınlar Günü madem kızlarımız çalışın! Kızlar çalışmalı! Bilmem kimin kızı-karısı denilebilir sizin için ama bunun yanında mutlaka bilmem ne yapabiliyor da dedirtmelisiniz… Bir de bana çok sorarlar paranı nereye harcıyorsun diye Türklerin resimlerini alıyorum derim. Türk olmaktan çok mutluyum, Türkler gözü açıktır, çalışkandır. Mutlaka her fırsatınızda resim alın…
Kaynak: Boss Life Dergi