Mresco Türkiye 2008 yılında kurulmuş olan bir Murabahat Group şirketidir. Mekke’deki Hacer Tower satışı için girdiği Türkiye piyasasına, kendi geliştirdiği konut projeleri ve gayrimenkul sektörünün en büyük firmaları tarafından geliştirilen projelerin satış ve pazarlaması faaliyetlerini yürütmektedir. Bunların yanı sıra, gıda, tarım, maden gibi bir çok alanda stratejik ve nitelikli ortaklık ve yatırımlar ile hedeflerine hızla ulaşarak müşterilerin taleplerini karşılamak için çalışıyor ve müşterilerinin yatırım getirisini maksimize etmeye çalışıyor. Arap egemen bir coğrafyada güçlü bir markanın Türk kadın ceosu olarak kendinizi kabul ettiren Oya Zingal ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
• Mresco Türkiye Group ülkemizde hangi alanlarda faaliyetlerde bulunuyor?
Mresco, 2008 yılında yılın da Türkiye’ye giriş yaptı. İlk girişi gayrimenkul ve inşaat alanındaydı. Kâbe’nin karşısında Mekke’de bulunan Hajar ( Hacer ) Tower projesiyle tanındı. Burada konut şeklinde devre mülk olarak satışlar gerçekleştirmesiyle tanındı. Türk hacı adaylarına, umre vecibesini yerine getirmek isteyen vatandaşlara ve tatillerini ya da yılın özel dönemlerini ibadet ile geçirmek isteyenlere kusursuz bir hizmet sunarak faaliyete başladı. Daha sonra konjonktürün değişmesiyle, ortaya çıkan manzarayı fırsat görerek Türkiye’den Körfez coğrafyasına gayrimenkul ihracat eden bir şirket konumuna geçtik. Faaliyetlerimize bu şekilde devam ederken grubun Türkiye’ye duyduğu inanç ve güven sebebi ile inşaat ve gayrimenkul dışında ayrıca tarım ve catring alanlarına da el attık. 2018 yılı Temmuz ayı itibariyle Mresco Türkiye, Mresco Türkiye Group oldu. Şu an gıda, tarım, inşaat ve turizm alanında faaliyetteyiz.
• Mresco Türkiye Group olarak Gayrimenkul Sektöründe bu günü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz Körfez merkezli bir yatırım grubu olduğumuz için Türkiye’de ki gayrimenkul ve inşaat sektörünü daima bir fırsat olarak gördük ve görüyoruz. 10 yıldır da Türkiye’den çok büyük blok alımlar yaptık. Aldığımız bu yerlerin körfezde ki vatandaşlara perakende olarak tekrar satışlarını ve kiralamalarını yapıyoruz. Satış sonrası ise verdiğimiz hizmetlerimizi kesintisiz sürdürüyoruz. Körfez coğrafyası için yani Araplar için Türkiye ve Türk insanı kardeş toplum bunu unutmamak lazım. Kendi coğrafyalarından iki üç saatlik mesafe ile gelebilecekleri, alışkın oldukları iklim koşullarına en uygun ülke Türkiye… Ayrıca dolaştıkları sokaklarda helal gıda bulabildikleri, yürürken ezan sesinin duyabildiği tek ülke yine Türkiye! Dolayısıyla böyle bir destinasyonun gayrimenkul ve inşaat alanında hiçbir zaman geriye düşmesi ya da çaptan düşmesi söz konusu olmaz. Geride bıraktığımız 10 yıl öncesinden bu yana artan bir ivme ile Arapların ülkemize olan ilgisi devam ediyor. Bu bağlamda ‘Türkiye’de gayrimenkul’ Körfez coğrafyası için fırsatla eş anlamlı…
• Son projeniz Sultan’s Suites ile müşterilerinize “ Evinizi alın, bekçisi biz olalım “ mesajını verdiniz. Sektörde yatırımcıya nasıl kolaylıklar sağlıyorsunuz?
Düşünün ki yabancı bir ülkeden ev aldınız… O ülkeye senede bir ya da üç ayda ya da beş ayda bir gidersiniz. Gitmediğiniz zaman da kapısını kapatırsınız. Bu noktada o evin aidatı, elektriği, suyu devreye girer veya geride bıraktığınız evde belki bir sorun oluşmuştur, mesela rüzgar camı açmıştır gibi… Atıl bir yatırımdır o! Biz, aklınıza gelebilecek tüm bu olası sorunlara karşın bir konsept geliştirdik. Şöyle ki Mresco Group olarak yatırımcımıza dairesinin satışını yapıyoruz. Sonra kendilerinden daireyi geri kiralıyoruz ve yıllık belli bir gelir oranı vaad ediyoruz. Bu daireleri de kiralama şeklinde işletiyoruz. Asıl ev sahibi daha önce belirlediği takvime göre evine geldiği zaman da, elbette dairesini kullanma hakkına sahip oluyor. Ne aidatına, ne elektriğine, ne suyuna, ne temizliğine ne de güvenlik giderlerine özetle evine dair hiçbir şeye karışmıyor. Biz hem evinin bekçisi oluyoruz, hem de evi kendileri için işletiyoruz. Müşterilerimiz ülkeye geldikleri zaman hem kendi evlerinde kalıyor, gelemedikleri zamanlarda da yüksek bir kira bedelinden istifade ediyor. Ortadoğu’dan gelen tatilciyi düşünelim… Kendi ülkelerindeki iklim koşulları sebebi ile Temmuz ve Ağustos aylarını Kuveyt ve Dubai’de elbette geçirmek istemiyorlar. Haliyle Türkiye’ye geldiklerinde uzun süreler kalıyorlar. Arap aileler de malumunuz kalabalık nüfuslu ailelerden oluşuyor. Otelde kalmayı tercih ederlerse, bir otelde yan yana beş odaya ihtiyaçları oluyor sığmak için… Genellikle de uzun süre kalımlarda otel ortamı çok da hoşlarına gitmiyor. İnsan, ev rahatlığını arzu ediyor bir noktadan sonra. Kahvaltısını kendi hazırlamak isteyebiliyor ya da çocuğu için kendi pişirmek isteyebiliyor. Bu noktada da bizim büyük metrekareli daire seçeneklerimiz devreye giriyor. Dairelerimiz çok büyük… İki oda, bir salon, iki banyo vs… Aileler kendi aşçıları, hizmetlileriyle bile geliyorlar. Böylece uzun dönem konaklamalarını beş yıldızlı otel kalitesinde ama ev konforunda, hem de ekonomik gerçekleştirmiş oluyorlar. Tercihe bağlı olarak, arzu ederlerse kahvaltı hizmetlerini biz sunabiliyoruz. Bu anlamda ilk yatırımımızı hayata geçirdik. Sultan’s Suites markası ile zincirleşmeyi düşünüyoruz. Bu açılıştan sonra yine Türkiye’nin büyük marka projelerinde böyle blok alımları yaparak bunu bir zincir haline getireceğiz.
• Mresco Türkiye Grubun diğer yatırımı da catering. Toplu yemek alımında faaliyetleriniz ve hedefleriniz nelerdir?
Toplu yemek alanında 3Öğün Catering olarak, İstanbul’da Avrupa ve Anadolu yakasında iki yerdeyiz. Bunun dışında Bilecik, Bursa, Ankara ve Denizli’de de fabrikalarımız ve catering hizmetleri veriyoruz. Günlük 50 bin kap yemek üretebilecek kapasiteye sahibiz. Toplu yemek alanında iki senelik bir yatırım ile bugün geldiğimiz noktadan çok memnunuz. Önümüzdeki günlerde kalite odaklı ve yepyeni ürünler üzerine odaklandık. Çalışan ailelere, çalışan hanımlara yönelik günlük yemek paketleri hazırlanması ve sağlıklı yemek paketleri sunulması üzerine bir çalışma yürütüyoruz. Hepimiz yoğun iş temposuna kendimizi kaptırıyoruz. İstedik ki müşterilerimiz gün içinde ya da gün sonunda evlerinde hazır yiyecek tüketmek yerine sağlıklı yiyeceklere kolay ulaşabilsinler, onlara bu hizmeti ulaştırabilelim… Bireyler evlerinde hem yiyecek hazırlamayı hem de bunun sağlıklı olmasını düşünmesinler, işlerine daha çok odaklanabilsinler istedik.
• Toplu yemek profesyonelleri arasında kadın yönetici sayısı bir hayli az, hatta yok… Toplu yemeğe kadın elinin değmesi mönü ve hizmet anlayışınızda hangi artıları doğuruyor?
Öncelikle az önce bahsettiğim, hazırlığını yürüttüğümüz yiyecek paketleri çok farklı bir yaklaşım. Çünkü bu paketlerin şu ana kadar hep diyet yapanlara sunulduğunu gördük. Birisi diyet yapmıyorsa ama sağlıklı beslenmek istiyorsa bizim gönderdiğimiz paketler ile aç kalması lazım. Böyle bir şeyin olmasını istemeyeceğimiz için kadın elinin önemi burada karşımıza çıkıyor. Genelde çalışan kadının ve çalışan insanın ihtiyaçlarını iyi bir şekilde analiz edip onlara yönelik çözümler sunmak istedim. Bunun bir fark yaratacağını düşündüm. Bunun haricinde kadının eli mutfağa değdiğinde elbette hatırı sayılır bir fark olur.
• 3 öğün Catering’in alt markaları ile gıda perakendeciliğinde de hayli iddialısınız. Restoranlarda işler nasıl gidiyor? Genellikle çalışan kesime yönelik düşündüğümüz ve öğlen yemeği hizmeti sunan konsept restoranlarımızda işlerimiz gayet iyi gidiyor. Sağlıklı ev yemekleri bulabileceğiniz “3 Öğün Lokanta” markamız ve dönere çok farklı yorumlar kattığımız “ Go Döner “ isimli bir döner markamız var. Geleneksel Türk lezzeti dönere çok uluslu tatlar ekledik. Örneğin pizza döner, hardallı ya da humuslu döner gibi çeşitlemelerimiz var. Bu markaların İstanbul içinde birkaç noktada açılışı gerçekleşti. Bu markalarda da zincirleşmeye gideceğiz.
• Gelelim çocukluk hayaliniz olan zeytinyağı üretimi sevdanıza… Hasatını bizzat yaptığınız “ Olivoyage “ isimli zeytinyağının hikayesini bizimle paylaşır mısınız?
“ Olivoyage “ benim için gerçekten, çocukluk hayalimin hayat bulmuş hali! Hayatımın her döneminde bilgisayarımda hep zeytinyağı yatırımına ilişkin fizibilite çalışmaları oldu. Zeytinyağı üretimi üzerine yıllarca çalıştım ve ‘Nerede üretilmeli? ’ , ‘ Nasıl olmalı? ‘ sorularına cevap aradım. Derken Mresco Türkiye Group gayrimenkul ve gıda dışında yatırımlar yapmak istedi. Bildiğiniz üzere Ortadoğu’da gıda tedariği konusunda zaman zaman stresler olabiliyor, mesela geçen sene Katar’ın yaşadığı ambargo gibi… Yollar kapatıldığında Türkiye imdada yetişmeseydi, neredeyse aç kalacaklardı! Haliyle aynı durumu yaşamak istemeyiz… Bu durum Katar’ın başına bir daha gelebilir ya da Kuveyt’in de başına gelebilir… Bu durum onlarda bir alarm oldu ve gıda tedariğimizi çözmek için farklı yatırımlara yönelmeyi beraberinde getirdi. Nelere, nasıl yönelmek lazım diye düşünürlerken tarım ve hayvancılık ön plana çıktı. Benim de tarım konusunda hazırlığım olduğu için bu teklifi kendilerine götürdüm. Zeytinlikle almayı ve kendi zeytinyağımızı üretmeyi kendilerine önerdim. Olivoyage böylelikle oluşum sürecine girdi ve hayat buldu. İngilizce “ olive (zeytin) “ ve “ voyage (yolculuk) “ kelimeleri birleşti ve “ Bir zeytin yolculuğu “ anlamını taşıyan “ OLIVOYAGE “ doğdu. Markanın isim babası da ben oldum tabi ki. Zeytinliklerim Çanakkale’nin Geyikli Bölgesi’nde. Geyikli, Bozcaada’nın hemen karşısında çok güzel bir yer. Ağaçlarımız 70 – 80 yıllık! Organiğe geçiş sürecinin bu sene ikinci senesindeyiz. Zeytinleri tek tek elimle hasat yapıyorum. Hasatın gerçekten başındayım, öyle uzaktan gözlem yapmıyorum. Üretimin her aşamasına çok büyük özen gösteriyorum. Topladığım zeytinler saatler içinde fabrikada soğuk işleme gidiyor. Soğuk işlem sonrasında zeytinler tanklarda nitrojen altında bekliyor. Üretimin her anı çok özenli ve çok titiz bir çalışma ile ilerliyor. Bu titiz üretimi en kaliteli ve profesyonel şekilde yapabilmek adına, yatırıma karar verdiğimiz an Toskana’ya gittim ve ilgili bir çok eğitim aldım. Üretimi İtalyanlar nasıl yapıyor onu gözlemledim. Bu stili de kendi topraklarımda uygulamaya başladım. Farkı da, ürüne ve ürünlerin lezzetine çok kısa sürede yansıdı.
• Topraklarımız zeytin ağacı yetiştirilmesi ve zeytinyağı üretimi açısından hakkı ile doğru bir şekilde değerlendiriliyor mu sizce?
Maalesef hayır! Topraklarımızda belli zamanlarda zeytin ağaçlarının kesilmesi gündeme geliyor. Benim gördüğüm o kadar çok zeytinlik var ki ve o zeytinlikler o kadar bakımsızlar ki, içim acıyor. Bazen Ayvalık’a gidiyor ve kendi bölgemde zeytinlikler arasında geziyorum. Kendi zeytininiz olduktan sonra bir farkındalığınız oluşuyor ve daha farklı bakmaya başlıyorsunuz. Her zeytin ağacına dikkatle bakmaya başladığımı fark ettim. Bazen yollarda öyle zeytinlikler görüyorum ki ağaçlardan dallar kırılmış, otlar içerisinde. Zeytinlik, zeytin ağacı çok ama bakmıyorlar. İhmale uğrayan zeytinliklere gerekli bakımların yapılması mutlak bir şart olmalı. Zeytin bir havzada yetişir ve bakıma muhtaçtır, ilgisizlik yok eder zeytinlikleri. Zeytinlikler kesinlikle bir milli servet. Bugün Çin’de zeytin yok. Bizim bu değere en az bir altın madeni kadar değer vermemiz gerekiyor.
• Olivoyage’ın lezzine dair geribildirimler sizi mutlu etti mi?
Evet. Hem de çok… Kısa süre içerisinde aldığımız geri dönüşler bizi inanılmaz mutlu ediyor.
• Ürünü raflarda görebilecek miyiz yoksa dijital platformlarda satışlardaki stratejisi devam mı edecek?
Biz butik bir üreticiyiz. Olivoyage butik bir ürün ve hiç bir zaman zeytinyağlarımızı market raflarında yüzlerce binlerce adet göremeyeceğiz. Çünkü o zaman bugün övündüğümüz lezzet ve kaliteyi yansıtamayız. Olivoyage’ın tadı oldukça kaliteli. Bir kez yiyen vazgeçemeyecektir iddia ediyorum. İşinize, ürününüze sevginizi ekleyince ortaya gerçekten güzel işler çıkıyor.
• Yoğun iş temposunda kendinize vakit ayırdığınızda neler yapmaktan keyif alıyorsunuz?
Doğada yürüyüş yapmak vazgeçilmezim… En çok da gidip zeytinliklerimi dolaşmak keyif veriyor bana. Ağaçlarımın yapraklarına büyüteç ile bakmaktan zevk alıyorum. Barınaktan kurtardığım, sahiplendiğim iki köpeğim var. Köpeklerimle yürüyüş yapmak ve bisiklete binmek büyük mutluluk! Elimden geldiğince doğa ile iç içe olmaya çalışıyorum ve hayatımın her alanında doğallıktan yanayım.
• Türkiye’de kadın girişimciliği kadının iş hayatındaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de son yıllarda kadın girişimciliğine çok katkılar sağlanıyor biliyorsunuz… Son yıllarda bu durum biraz daha hatta hareketlendi. Fakat yine de çok gerideyiz. En gelişmiş ülkelerde bile kadın girişimci çok az, kadın üretici az. Burada bizlere çok iş düşüyor. Geride kalan kardeşlerimize yardım ve onlar için mücadele etmeliyiz her zaman. Kadınlarda cam tavan sendromu var. Kendi kendini geri çekiyor. Çocuk olacak, acaba iş yapabilir miyim şeklinde düşüncelerle… Devlet politikalarının burada kadınlara destek olması lazım ki şu yıllarda daha iyiye bir gidiş var.
• Arap egemen bir coğrafyada güçlü bir markanın Türk kadın Ceo’su olarak kendinizi kabul ettirmiş olmanız büyük bir başarı. Başarınızın sırrı nedir?
Çok çalışmak!
• Sosyal sorumluluk projeleri ve sokak hayvanları hayatınızda büyük bir hassasiyet beslediğiniz satırbaşlarından… Bunun hakkında neler söylemek istersiniz?
Sokak hayvanları, çoğumuzun yanından geçerken fark etmediği birer can! Maalesef çok çok üzücü olaylar ile karşılaşıyoruz. Onların birer can taşıdığını unutmadan, onlara gözümüzü kapatmadan gereken özeni göstermemiz gerektiğini düşünüyorum.
• Boss Life Dergimizin Okuyucularına Neler Söylemek istersiniz?
Genç girişimciler, girişimcilik hayali olanlar için hayallerinin peşinden gitmelerini öneriyorum. Lakin bu hayallerini daima ayakları yere sağlam basan bir takım çalışmalar, analizler ve hazırlıklar ile desteklemelerini unutmadan hayata geçirmemelerini konusunda da uyarıda bulunmak istiyorum. Bunun için de eminim ki benim gibi birçok tecrübeli yönetici, bu girişimci ruhlara yardım etmeye hazırlar! Başarıya gitmek için bir şeye inanarak yola çıkmak ve başlamak bence işin yarısı ve o cesareti de yaptıkları hazırlıklardan almalılar. Korkmadan hayata atılmalılar. Teşekkür ediyorum.
Kaynak: Boss Life Dergi