Şarkıda şöyle diyor: Sen hiç gördün mü üç kulaklı bir adam?
Evet, ben gördüm, bu yazımda kulaklardan bahsedeceğim.
Bugünlerde nitelikten çok niceliği önemsiyoruz.
Bilmeyenler olabilir, hemen konuyu açayım!
Nicelik somut olarak ölçülebilir. Yüz muz veya bir kilo muz dediğimiz zaman muzun niceliği ile ilgili bilgi vermiş oluruz. Nitelik ise muzun sarı olması veya tadının güzel olması gibi özelliklerini anlatırken kullanılır.
Teknolojinin sunduğu imkanlar ile artık her şey ölçülebiliyor. Günde kaç adım attığınız, ekrana ne kadar baktığınız, kaç kalori harcadığınız, sesinizin ne kadar yüksek çıktığı gibi tüm bilgileri artık rakamsal olarak öğrenebiliyorsunuz.
Dijital nedir? Dijital dediğimiz şey 1 ve 0 arasında oluşan işlem kümesini ifade eder. Üzerine methiyeler düzdüğümüz, sanatın, kültürün ve dilin üstünde tuttuğumuz bu “dijital” altı üstü 2 tane rakamdan oluşan bir oluşum.
Dijitalleşen dünyada insanlar için de her şey artık rakamlardan ibaret. Ne kadar iyi konuştuğunuz değil, sizi YouTube’da kaç kişinin dinlediği önemli. Ne kadar iyi bir fotoğraf çektiğiniz değil onu Instagram’da kaç kişinin beğendiği önemli, artık bu konuşuluyor. Daha doğrusu, eski bir reklamda denildiği gibi: Ağzı olan konuşuyor!
Giriş kısmını bitirdim, şimdi gelişme kısmına başlayabilirim.
İletişim dörtgeni nedir? Dört kulak modeli nedir?
Alman psikolog Friedemann Schulz von Thun’un ortaya koyduğu bu iletişim modelinde, karşı tarafa bir mesaj iletirken bu mesajın içinde dört farklı katman bulunduğu ifade ediliyor. Karşı tarafa bir mesaj iletelim ve örnek üzerinden konuya devam edelim.
Bir kulaklık aldınız ve sonra sorun yaşayıp kulaklığı aldığınız mağazaya gittiniz ve oradaki satıcıya şu mesajı iletiyorsunuz,
Aldığım kulaklıktan ses gelmiyor.
1. Katman
Konu: Kulaklıktan ses gelmiyor.
2. Katman
Kendini bildirme: Neden ses gelmediğini söylemelisin.
3. Katman
Karşımdaki hakkında düşündüğüm: Neden ses gelmediğini bilmek zorundasın, çünkü bunu sen satıyorsun.
4. Katman
Sesleniş: Çalışan ve ses gelen bir kulaklık istiyorum.
İletişim dörtgeni ve dört kulak modelini anladık. İletişim sorunu ve empati yoksunluğu dediğimiz şey buradan çıkıyor işte! Siz karşı tarafa bir mesaj veriyorsunuz ama acaba o bunu kaç açıdan değerlendirerek bir aksiyon alıyor.
Madem duymaktan ve duyduğunu anlamaktan konu açıldı, bu sözü yazmanın tam zamanı: Boynuz kulağı geçer ama duymaz!
Yazıya başlarken de belirttiğim gibi artık işin içeriğine değil rakamsal özelliklerine takılıyoruz bu yüzden boynuzun kulağı geçmesi hoş görünse de unutmayalım, boynuz duyamaz, boyu uzasa da kulak kadar ufkunuzu açamaz.
Bu sebeple insanlar Midas’ın kulakları ile bu kadar ilgilediler, dokunduğu her şeyi altına çeviren Midas bu özelliği ile değil kulakları ile anılır. İnsanların da mesajlar gibi katmanları vardır, kim sizde neyi görmek istiyorsa onu görür. İnsanlar sizde ne görüyorlarsa onlar da o kadardırlar. Kimisi sizi Orhan Veli’nin İstanbul’u dinlediği gibi “gözleri kapalı” dinler, kimisi daha dinlemeden peşin yargılara varır.
İsmet Özel’in dediği gibi: İnsanlar, hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır…
Sağlıklı bir iletişim için karşımızdakini “can kulağıyla” dinlemeli ve mesajının tüm katmanlarını açmalıyız, aynısını karşı taraftan da beklemeli eğer yapamayacak durumdaysa da katmanları tek tek açıklamalıyız.
Yazıya başladığım şarkıda ne diyordu: Olur mu hiç üç kulak dön de aynaya bak hey!
Evet, olmamalı. Bize iki veya üç değil dört kulak lazım dostlar…
Bu şarkıyı çok severim. Sözlerinde “Seni andım bu gece, kulakların çınlasın” diyor. Artık birisi hakkımızda konuştuğunda kulaklarımız çınlamıyor, telefonumuza bildirim geliyor.
Bu yazımda yine şarkılarla, şiirlerle derdimi anlatmaya çalıştım, umarım vaktinizi çalmamışımdır.
Okuduğunuz için teşekkür ederim, kulaktan ve duymaktan bahsedip finali bununla yapmamak olmaz.
Ne olur suskun durma?
Bir şeyler söyle!
Karanlığın içinde kaybolma öyle.
Duymak istiyorum…
Ben de duymak istiyorum, yorumlarınızı merakla bekliyorum.