Yemeğin Lüks Hali Fine Dining!

Yaşamak için yemek mi, yemek için yaşamak mı? Cevabınız ikincisiyse, dünyanın en lüks “fine dining” restoranlarına adım atıp, dünyanın en rafine lezzetlerinin tadına bakmak için mutlaka fırsat yaratın!

Dünyada hızla yayılan bir akım “Fine Dining”. Amaç yemeğin en iyisini, en iyi sunumla, en iyi şekilde yedirmek. Tadım menüsü olarak adlandırılan ve minik porsiyonlarla bir düzine farklı yemeğin servis edildiği bambaşka bir deneyim müşterilere sunulan. Peki bu restoranlar neden bu kadar lüks? İşin içinde birçok etmen var.

Sadece en kaliteli ürünlerin kullanılması bunlardan biri. Çoğu restoran sadece kendi yetiştirdiği ya da bulunduğu bölgede yetişen en taze ürünleri kullanmayı tercih ediyor. Yemekler oldukça sade tariflerle hazırlanıyor. Böylece yediğiniz etse o etin tadını, sebzeyse o sebzenin tadını en iyi şekilde almanız hedefleniyor. Bunu yaparken sunumun güzel olmasına da ekstra özen gösteriliyor.

İşin bu iki kısmında bir hayli deneme, bol miktarda yaratıcılık ve bir o kadar el becerisi gerekiyor. Bu da büyük çaplı bir araştırma süreci demek. Bu sürecin başında Michelin yıldızlı şeflerin devrede olduğunu da düşünürseniz, lüks kaçınılmaz hale geliyor.Fine dining ülkemizde henüz çok yeni. Bu işe kalkışmış hatırı sayılır birkaç restoran var ama her şeyiyle oturmuş bir fine dining yemek deneyimi için yurt dışına çıkmanız ve listemizdeki altı restorana uğramanız şart! Aynı zamanda dünyanın en iyi 50 restoranı arasında yer alan bu isimler, hayatınızda daha önce hiç yaşamadığınız bir yemek deneyimi için sizi bekliyor!

Fäviken – Järpen, İsveç

200 yıllık ahşap bir köy evini dünyanın en iyi restoranlarından birine dönüştüren Fäviken, şöyle bir uğrayıp da yemeğinizi yiyip işinize gücünüze devam edebileceğiniz bir yer değil. Burada yemek yemek, başlı başına planın ta kendisi; zira Fäviken gece konaklamalı, sabah kahvaltı servisli, saunada rahatlamalı paket bir fine dining deneyimi sunuyor. Restoranın Stockholm, Malmö gibi bir büyükşehirde değil de, buralardan uçakla ya da trenle ulaşılabilen bir yerde, dağlık alanların ortasında, üstüne üstllük medeniyetten de en az 1 saat uzaklıkta yer aldığını düşünürseniz, bu plan oldukça makul görünüyor. Sadece 16 kişilik kapasiteye sahip olan Fäviken’de bu eşsiz gurme deneyimi yaşamak içinse aylar evvel rezervasyon yaptırmak gerekiyor.

Fäviken’in oldukça genç şefi Magnus Nilsson, Fäviken’de servis ettiği yemeklerin tarifini oldukça sade ve natürel tutuyor. Restoranda yediğiniz her şey, civarda yetişen malzemeler kullanılarak yapılıyor. Yemeklerde kullanılan etler için ava çıkılıyor, balık tutmaya gidiliyor. Akşam saat 7’de bizzat Nilsson tarafından başlatılan serviste öncelikle çeşitli aperatifler tattırılıyor, sonrasında ise 14 farklı yiyecekten oluşan bir tadım menüsü servis ediliyor ve yemeklere genelikle şaraplar eşlik ediyor. Magnus Nilsson’ın mutfakta devleştiği yemeği ise deniz kabuğu içinde servis edilen deniz tarağı. Fäviken hem menüsüyle, hem atmosferiyle, hem de güler yüzlü servisiyle unutulmaz bir gurme deneyimi yaşatıyor. Bu eşsiz deneyimi yakalamak içinse, yaklaşık 1000 liralık bir ücreti daha rezervasyonu yaparken ödemek gerekiyor.

Noma – Kopenhag, Danimarka

Dört kez dünyanın en iyi restoranı seçilen Noma, bu yıl ünvanını kaptırıp üçüncü sıraya düşse de, bir ay içinde aldığı 100 bin civarı rezervasyon isteği ile halen midesini sevenlerin gözdesi olmaya devam ediyor. Noma’nın aslen Danimarkalı olup, 2014’te tası tarağı toplayıp geçici olarak Tokyo’ya taşınması, bu seyahat halini sevip 2016 için Avustralya’ya göz kırpması ise bambaşka bir hikaye. Menüsünü nordik mutfağın yeniden yorumlanması üzerine kuran Michelin yıldızlı şef René Redzepi, Tokyo’da işi bir adım ileri götürüp, iki kültürün mutfağını birleştirerek bir füzyon mutfağı oturtmuş ve eşsiz menüsüyle dünyanın gastronomi merkezini fethetmişti.

Avustralya macerası ise ocak ayında başlayıp mayıs ayına kadar sürecek, mayıstan itibaren ise Noma sevgili vatanı Danimarka’ya geri dönecek. ‘’Nedir Noma’yı bu denli başarılı kılan?’’ diye sorarsanız, cevap aklınıza gelmeyecek ama bir o kadar da lezzetli yiyecekleri menüsüne dahil etmesi. Anthony Bourdain’i bile kendine hayran bırakan Noma’nın menüsünde çiçekler bile var. Restoranın en ilgi çeken lezzeti ise çeşitli otlar ve yumurta ile bizzat müşterinin kendi hazırladığı “The hen and the egg”. Noma’daki bu eşsiz yemek deneyiminin fiyatı bir kişi için yaklaşık 800 lira. Yemeğinize şarap eşlik etsin isterseniz de şarap menüsü için ayrıca ödemeniz gereken miktar, yaklaşık 500 lira.

Eleven Madison Park – New York, ABD

Dünyanın en kozmopolit şehirlerinden biri olan New York’ta yüzlerce restoran içerisinden öne çıkmak öyle pek de kolay değil. Ancak Eleven Madison Park sadece New York’taki restoranlar arasından değil, dünyadaki binlerce restoran arasından sıyrılıp ilk 5’e girmeyi başaranlardan biri.

Şef Daniel Humm ve Will Guidara restoranın iki ortağı. Biri hünerlerini mutfakta konuştururken, diğeri karizmasını restoran kısmında, müşterilerle ilgilenerek sergiliyor. Çoğu zaman interaktif bir şekilde sunulan yemekler, bir yandan yemeğinizi yerken diğer yandan eğlenmenizi sağlıyor. 11 farklı tadımlıktan oluşan menünün en beğenilen yemeğini ise lavanta balında pişirilen ördek rostosu oluşturuyor.

Eleven Madison Park’ının muhteşem manzarasına sahip bu şık restoranda tadım menüsü için yaklaşık 700 lira ödemek gerekiyor.

Kaynak: Boss Life Dergi