Yankı Odası
Echo Chamber
Yankı Fanusu
Filtre Balonu
Siberbalkanizasyon
Bu kavramları sayınca aklıma İsmet Özel’in şu satırları geliyor: İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır.
Şimdi detaylara gelelim… Sosyal medya bir hipnoz aracına dönüştü, insanlar kendi görüşleri ile zehirlendiler, peki bu nasıl oldu? Algoritmalar yüzünden!
Sosyal medya mecraları da aslında peynir aldığınız market gibi bir şirkettir, amaçları markete daha çok kişinin girmesini sağlamaktır, ikinci amaçları da insanları içeride tutup daha fazla şey almaya teşvik etmektir. Bunu yapmak için algoritmaları kullanırlar ve size hoşunuza gidecek şeyleri gösterirler. Siz bir arkadaşınız köpek paylaştığında onu beğenirseniz veya yorum yaparsanız hep köpekli paylaşımları göstermeye başlar, başka arkadaşlarınız kedi paylaşsa bile size göstermez. Sosyal medyanın sizi “mutlu etme ve içeride tutma” isteği aslında bir düşünce körlüğüne neden oluyor ve sizi irrasyonelleştiriyor.
Bir topluluk kendi arasındaki doğruları tüm toplumun kabul ettiğini düşünüyorsa, konuştukları kavramlar konuştukça büyüyorsa ve kendilerine güvenleri artıyorsa o topluluk bir yankı odasına hapsolmuş olabilir.
Dijital mecralardaki kullanıcılar, algoritma yüzünden sadece kendi görüşlerini savunan insanları görüyorlar ve karşıt görüşlerden haberdar olamıyorlar. İnternette istediğiniz kadar bağırın, sesinizi duvarın diğer tarafına geçiremiyorsunuz, öyle olsaydı maç izlemesine izin verilmeyen kalp hastaları sosyal medyaya hiç giremezdi.
Lada Adamic 2004 yılında yapılan ABD seçimlerinde Cumhuriyetçi ve Demokrat cephelerin internette nerelere bağlantı verdiklerini incelemiş ve ortaya bu grafik çıkmış. Kırmızı ve mavi noktalar neredeyse hiç buluşamıyor, herkes kendisi çalıp kendisi oynuyor.
İnternet kullanıcılarının yaptıkları paylaşımlar, beğenileri, yorumları ve bunun gibi tüm hareketleri kayıt altına alınıyor ve kendi düşüncelerine benzer şeyler gösteriliyor, bu durum kullanıcıların konuşmasının yankılanarak kendilerine geri gelmesini sağlıyor. Karşıdan bir ses geldiğini düşünen kullanıcıların tek duydukları kendi yankıları oluyor, işte buna yankı odası etkisi deniliyor.
Bir de Siber Balkanlaşma veya Siberbalkanizasyon (cyberbalkanization) denilen bir kavram var. Yugoslavya’daki bölünme hareketleri sonrasında ortaya çıkan toplulukları anlatan bu kavram, insanların kendi görüşlerine daha yakın insanlar ile gruplaşmasını ve aynı düşünmeyen kişiler ile düşman olmasını anlatıyor.
Etkileşimli dijital mecralar “kişiselleştirilmiş” bir hizmet sunabilmek için sizi bir “Filtre Balonu”na hapsediyor ve sizi diğer görüşlerden uzaklaştırıyor. Sizi kategorize eden bu platformlar size gelen bilgileri filtreliyor ve karşıt görüşlerden habersiz mutlu mesut sitelerde gezinmenizi sağlıyor. Kendiniz ile “alakalı içerik” aldığınız için uygulamalardan hiç çıkmak istemiyorsunuz. Filtre balonu özelliği en çok siyasal kararları değiştirmek için kullanılıyor, gelecekte demokrasinin en büyük düşmanı algoritmalar olacak.
Filtre balonu ile ilgili güzel bir TED konuşması:
Önceki yazılarımda da belirttiğim gibi sosyal medya kullanıcılarının her hareketi reklam veren kişilere satılıyor. Siz devamlı Marmaris fotoğrafı beğeniyorsanız, Marmaris’te yazlık satmak isteyenlere bilginiz veriliyor ve paylaşımlar reklam olarak zaman tünelinize düşüyor
Sizinle aynı düşüncedeki kişilerin paylaşımlarını daha kolay paylaşırsınız ve sosyal medya mecrası da ölmeden yaşamına devam eder, ne zaman ki sizin kafadaki topluluk başka bir mecraya doğru kayıp paylaşım yapmayı bırakır işte o zaman o mecra güç kaybeder, Facebook’un zayıflaması ve Instagram’ın da güçlenmesi bu konuda iyi bir örnek.
İletişim, insanların birbirlerini anlaması ve daha rahat anlaşabilmeleri için gerekli bir ihtiyaçtır. Yeni nesil iletişim teknolojileri bizi yankı odası ve filtre balonu ile birbirimizden uzaklaştırıyor.
Sosyal medya mecralarının algoritmalarının çalışma prensibini bir atasözü ile açıklayacak olursak şöyle diyebiliriz: Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.
Dün yazdığım doğrulama sapması yazısını okumadıysanız sizi buraya alalım.
Algoritma ve demokrasi ile ilgili yazdığım yazıya buradan bakabilirsiniz.
Teoman’ın dediği gibi: Sus konuşma, sözler kimin umurunda!