Arjantin Hikayesi

Didem Yeşiltan Bayar
Ekonomist
[email protected]

Küresel kriz sonrası FED’in finansal sektörü rahatlatmak üzere başlattığı miktarsal genişleme, gelişmekte olan piyasalara likidite bolluğu şeklinde sirayet etti. Düşen faiz oranları, artan kredi talebi ve pompalanan iç tüketim; FED’in politikasını sıkılaştırmaya başlamasıyla iktisadi krizleri de beraberinde getiriyor gibi görünüyor. Gelişmekte olan ekonomiler, terse esen bu rüzgarla ödemeler dengesi, döviz kuru ve enflasyon sorunlarıyla yüz yüze kaldılar. Son günlerdeki gelişmelere bakılırsa Arjantin bu ülkeler arasında ilk sıralardaki yerini aldı bile. Nisan ayında art arda gelen problemlerle büyük bir finansal baskı altında kalan Arjantin ekonomisi, Başkan Macri’nin önderliğinde 8 Mayıs’ta resmi olarak IMF’ye başvurdu. Tarımsal gelirlere oldukça duyarlı olan ekonomide yaşanan kuraklığın ardından ihracatta önemli kayıplar yaşanmıştı. Kamu maliyesine dair mevcut kırılganlıkların üzerine, enerji fiyatlarındaki artışlar ve küresel finansal piyasalardaki sıkılaşma eklenince Arjantin pezosu büyük bir hızla değer kaybetmeye başladı. Uluslararası yatırımcı algısındaki bozulmalar pezo üzerindeki baskıyı arttırdı ve yıl başından itibaren değer kaybı yüzde kırklara ulaştı. Merkez Bankasının toplamda 1275 baz puanlık faiz artış kararı da Pezodaki değer kaybını frenleyemedi.

Başvurunun değerlendirilmesinin ardından, 20 Haziran’da IMF İcra Direktörleri Kurulu Stand-By Düzenlemesini kabul etti. 36 ay sürecek programın büyüklüğü 50 milyar dolar olarak belirlendi. Fon nezdinde birçok ilki içinde barındıran, hatta türünün oldukça farklı bir örneği sayılabilecek programın yürürlüğe girmesinin hemen ardından Arjantin, toplam finansman paketinin üçte birine karşılık gelen 15 milyar dolar tutarındaki ilk çekişini gerçekleştirdi. Çeyreklik gözden geçirmeler sonrasında koşulların yerine getirilmesi kaydıyla, bakiye tutar (yaklaşık 35 milyar dolar) eşit tutarlar halinde çekilebilecek. Bahsettiğim koşullar özünde, Arjantin’in mali disiplin çabalarına çıpa olurken, Merkez Bankası’nın da kamuyu finanse etmesinin önüne geçmeyi hedefliyor. IMF’nin fonlama araçlarından biri olan Stand-by düzenlemeleri, ödemeler dengesi problemleriyle boğuşan ülkelere kullandırılan bir imkân. Dış finansman güçlüğü içerisindeki ülkelere, “uygun” koşullarda kaynak sağlamayı amaçlayan düzenlemeler, aynı zamanda politika dizaynı konusunda teknik yardım eli uzatıyor. “Uygun” koşullardan kastımı izah edeyim. IMF’nin borç verme faiz oranı haftalık olarak belirleniyor ve üzerine, kullanım miktarı ile süresine bağlı olarak bir marj eklenebiliyor.

Örneğin Arjantin için anapara geri ödemelerinin başlayacağı dördüncü yıla dek borçlanma maliyeti %4.5 civarında olacak. Karşılaştırma yapabilmek adına, Türk Hazinesinin 10 yıl vadeli dış borçlanma senetlerinin ikinci piyasada yaklaşık %8’den işlem gördüğünü hatırlatabilirim. Program yapan ülkeler açısından meselenin tek boyutu ucuz finansman değil. Fon’un sahip olduğu deneyim ve nitelikli personel kapasitesiyle iktisadi sorunlara vereceği reçeteler de bir hayli kıymetli. Ancak, toplumlar nazarında IMF algısı programların getirdiği mali sıkılaşmalar sebebiyle oldukça negatif olabiliyor. Arjantin örneğinde de durum pek farklı değil… Arjantin programını diğerlerinden ayıran birkaç hususun da altını çizmekte fayda görüyorum.

Öncelikle, alışılanın aksine program IMF ekonomistleri tarafından değil, bizzat Macri hükümeti tarafından tasarlandı. Dahası toplam finansman ve ön kullanım tutarı açısından emsallerinin en büyüğü olarak nitelendirilebilir. Program ölçütleri arasında sayılan sosyal harcama “tabanı” da Stand-by’lara yeni bir soluk getireceğe benziyor. Arjantin hükümeti böylelikle, kadınlar başta olmak üzere toplumun en kırılgan kesimlerinin sıkılaştırma tedbirlerinden asgari düzeyde etkilenmesini amaçlıyor.

Tüm bunlara rağmen alınan sinyaller hem programın toplum nezdinde yeterince kabul görmediğine, hem de yabancı yatırımcıların endişelerinin giderilemediğine işaret ediyor. Ayrıca, ekonomik göstergelerdeki bozulmanın da önüne geçilemedi. Bu nedenle, programın temellerini güçlendirirken, toplumsal sahipliği temin edecek revizyonlar yapılması da muhtemel.

Kaynak: Boss Life Dergi