Dün Edelkrone şirketinin kurucusu Kadir Köymen’in misafiriydim. Kendisini yıllardır takip ederim ama kurduğu Başka Bir Şey isimli Youtube kanalı ile yaptığı işleri daha yakından görme imkanım oldu.
Edelkrone nedir diye soranlara basit bir açıklama yapayım. Bu firma ülkemizde kuruldu ve tüm dünyaya kamera ekipmanları satıyor (aslında durum biraz daha farklı ama en basit böyle anlatılıyor)
Ne yaptıklarını anlamak için şu videoyu izleyebilirsiniz.
Kadir Köymen’i tanıyanlar röportaj yaptığımı duyunca bana teşekkür mesajları attılar, ben de kendisine bu röportaja vakit ayırdığı için teşekkür ediyorum.
Kadir Köymen’in Başka Bir Şey isimli Youtube serisinin 2. sezon fragmanını sizinle paylaşıyorum, böylece kendisini tanımayanlar biraz fikir sahibi olabilirler.
Kadir Köymen ile yaptığımız röportajı 3 bölüm halinde yayınlayacağım.
Tolga Akkuş: Bildirim bombardımanı altındayız, sosyal medya mecralarında yanan o kırmızı noktalar ve telefonun çıkardığı bildirim sesinin altında yaşamaya alıştırıldık. Bu kadar dikkat dağıtıcı unsur varken biz nasıl odaklanacağız?
Kadir Köymen: Bildirimleri kapatmak en büyük çözüm, zaten sen de bunu bulmuşsun. İnsan kendine “Buradan gelen bildirimler beni ne kadar ileri götürüyor?” diye sormalı. Ben de bildirimlerimi kapattım, en çok bildirim gelen tüm uygulamalar kapalı. Ben ne zaman sıkılıp telefonu açarsam o zaman birikmiş bildirimlere vakit ayırırım. Pek çok insan bildirimlerinin esiri olmuş durumda! İnsana asıl zararı kendisi ile başbaşa kaldığında gelen bildirimler veriyor.
Senin bu alanda bir farkındalık yaratma çaban var, çok mantıklı ve ben de destekliyorum. Ben bildirimlerimi kapatalı neredeyse 2 yıl oldu ve gerçekten işe yaradığını söyleyebilirim. Instagram bana her gün “Bildirimleri açmak ister misin?” diye soruyor ben de çarpıya basıp reddediyorum, pes etmeden sormaya devam ediyorlar.
Bildirimleri kapatıp bölünmeden çalıştığım o vakitler sayesinde damlaya damlaya oluşan zamanda ekstradan çok iş yapabildim. Bildirimleri kapatmak hayatta kalmanı sağlıyor, daha ötesi var mı?
Tolga Akkuş: Odaklanmak için bir teknik kullanıyor musunuz? Mesela ben Pomodoro tekniğini kullanıyorum. (Pomodoro ile ilgili yazıma gitmek için TIKLAYINIZ)
25 dakika net odaklanıyorum sonra 5 dakika ara veriyorum sonra 25 dakika daha… Bunların her birine bir Pomodoro deniliyor ve bu teknik deliksiz çalışmamı sağlıyor. Sizin bir tekniğiniz var mı?
Kadir Köymen: Spesifik bir şeyim yok, projenin ciddiyeti veya zamanın kıtlığına göre bu değişiyor. Benim esas tekniğim biraz dış faktörler tarafından sıkıştırılıyor olmak ve o anlamda kendime tuzaklar kurmaya çalışıyorum. Deadline’larım oluyor, takvimimi düzgün tutmaya çalışıyorum, to do list’ime uyarım. İyi bir şey duyduğumda telefonu çıkartıp kaydetmeye üşenmem, bunlar da bir sisteme dönüşüyor ve ne zaman ne yapman gerektiğini sana söylüyor. Bireysel çalışma ile şirket içi çalışma biraz daha farklı, şirkette daha kaotik bir durum var ve iş seni sürüklüyor, bireyselde biraz daha zor olabiliyor. Ben de Pomodoro tekniğini deneyebilirim, ben yazı yazarak düşünüyorum, günlük tutmak gibi yani. Önemli işlerimi not alarak sıralarım, “ne yapmam gerek” sorusunda kaybolduğum anda notlarım bana yön gösteriyor. Yıllardan beri sayfalarca not tutmuşum, müthiş bir sesli düşünce oluyor ve arşiv niteliği taşıyor.
Tolga Akkuş: Sosyal medya bizi odaklanmamız gereken şeylerden uzaklaştırıyor dedik, ben bunlara “sosyal abur cuburlar” diyorum. Bu abur cubur durumun hep dijital kısmından şikayet ediyoruz ama bir de durumun analog kısmı var. “Kadir hadi top oynamaya gidelim” diyen dikkat dağıtıcı kişiler var, annelerimizin tabiri ile kötü arkadaşlarımız. İnsanlar nasıl arkadaş seçmeli, çocuklarınıza ve diğer tüm çocuklara arkadaş seçimi konusunda ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Kadir Köymen: Özellikle hayatın ilk aşamasındaki arkadaş tanımı çok önemli, çünkü önce çözmemiz gereken şey hayatta kalmak, bence bu durum çok küçümseniyor. Herkes hayatta kalmayı ve geçinmeyi cepte görüyor. Çoğunluğumuz doğduktan sonra bakılan, beslenen, giydirilen canlılarız, biz sadece ağlayarak ve isteyerek başlıyoruz hayata, her şey de bir şekilde çözülüyor. Okulda çoğunluğun cebine harçlık konuluyor, üniversitede de bazen öyle oluyor. “Benim hayatta bir değer üretmem lazım, tükettiğim kadar üretmem lazım” kaygısı olan bir insanları düşünün.
Arkadaşlık kurmak bizim için önemli bir içgüdü. Bir grubun parçası olmayı içgüdüsel olarak öğreniyoruz, bu yüzden küçük çocuklar bile küsmeyi, grup olmayı ve barışmayı başarıyor. Bir videomda bunu “Arkadaşın var, kaybın var” diye açıklamıştım.
Geçmişte içimize kurulan bu arkadaşlık mekanizmasının başka amaçları vardı. Arkadaşını bulan hayatta kalabiliyordu, arkadaşlık sadece vahşi yaşamda hayatta kalmak için destek olan bir şeydi. Bireyler erken yaşlarda hayatta kalma mücadelesine katılıyorlardı, çocuklar zaten çocuk değil bireylerdi. Arkadaşlık üretime katılmak, avlanmak için kullanılıyordu.
Şimdi hayatta kalmak için değil tam tersine hayata tutunmak için harcamamız gereken zamanı arkadaşlığa harcıyoruz. Okula gitmeyi yeterli gördüğümüz sürece, sınavdan geçer puan almayı yeterli gördüğümüz sürece hayata hazırlanmıyoruz, hayat bize hazırlanıyor. Bu şekilde hayatın tüketeceği tek kullanımlık bir ürün oluyoruz. Arkadaşlar eskiden olduğu gibi bugün de birbirlerini ilerlemek için, üretim için kullanmalılar. Hayatını tamamen garantiye alan ve çalışmasam da olur diyen kişiler arkadaşlığı ve boş sohbetleri müsrifçe kullanabilirler ama diğer türlüsü bana çılgınlık gibi geliyor.
Kendine verebileceğin en büyük zararlardan bir tanesi üretime dayalı olmayan arkadaşlıklar kurmak.
Dediğim gibi röportajı 3 bölümde yayınladım, çok uzun metinler ile canınızı sıkmak istemiyorum.
Röportajın ikinci bölümü için TIKLAYINIZ.
***
Kadir Köymen’in röportajda bahsettiği videosunu da ekleyelim.