Gökçe Demir
[email protected]
Birleşmiş Milletler ‘in yayınladığı sayısal verilere göre dünyada yaklaşık 8000 dil konuşuluyor. Hintçe, Flemenkçe, Fince hepimizin en az birkaç cümle bildiği İngilizce, Almanca, Fransızca ve daha nicesi. Önce doğduğumuz coğrafya üzerinde konuşulan ortak dili öğreniriz. Zaman ilerledikçe ilgi ya da ihtiyaç duyar farklı diller ediniriz. Temel amacımız; çevremizle bağ kurmaktır. Çünkü dil en önemli iletişim aracıdır duygularımızı, düşüncelerimizi, hayallerimizi anlatır en zor zamanlarımızda yardımımıza koşar. Öyle ya; kimi zaman mutluluğumuzu kimi zaman hüznümüzü anlatırız dilimizi kullanarak. Peki sadece konuşarak mı iletişim kurarız? Ya da illa aynı dili mi konuşmalıyız anlaşabilmek için?
Bir seyahatim sırasında önümdeki koltukta annesi ile beraber oturan 3 ya da 4 yaşlarında bir çocukla karşılaştım. Kıpır kıpır asla yerinde durmuyordu. Annesi çaresizce kucağına almaya çalışıyor ama bir türlü başaramıyordu. Çocuk birden arkasını dönünce Japon olduğunu fark ettim. Önce sadece bakıştık ve hızlıca önüne döndü. Ardından kaçamak bakışlarla beni izlemeye başladı. Sanırım ilgisini çekmiştim. Derken birbirimize gülümsemeye başladık. Kafamı sağa doğru çevirdim, o da çevirdi. Koltuğun arkasına saklandım, o da saklandı. Birbirimize yabancı olmamıza, konuştuğumuz dili hiç bilmememize rağmen iletişime geçmiştik. Hiç konuşmadan parmaklarımızla oyun oynadık. Birbirimize sayı saydık. İşte böyle başladı Junsei ile tanışmamız.
Bu kısa süreli arkadaşlıktan pek çok ders çıkarttım kendime. En önemlisi çocuk iletişiminde özgürdür, özgüldür. İçinden geldiği gibi davranır, yetişkinlere özel kontrol mekanizması yoktur yanlış anlaşılmaktan korkmaz. Çocuk kendini anlatmak için süslü cümlelere ihtiyaç duymaz. Bu sebeple bir çocuğu en iyi oyun oynarken tanırsınız. Bir çocuğu oyun oynayarak kazanırsınız. Hangi dili biliyor ya da hangi dili konuşuyor olursanız olun, onunla iletişime geçebilirsiniz. Çünkü çocuğun iletişim dili oyundur. Oyunla öğrenir, oyunla bağ kurar. Birkaç içten gülümseme ve sihirli parmaklarınızla yeryüzündeki tüm çocuklarla iletişime geçebilirsiniz.
Kalbim her yıl Eylül ayında farklı bir heyecanla çarpar. Yeni öğrencilerim gelir, yeni hikayelere dahil olurum. Her çocuk özel ve kendine hastır. Kimi çocuk dünden hazırdır kolay adapte olur beraber kuracağımız dünyaya. Kimi çocuk ise emek ister, çaba ister aslında en çok ortak dile sahip olduğumuza inanmak ister. En güzeli ise yılsonunda hikâyelerimiz her zaman mutlu sonla biter çünkü konuştuğumuz dil aynıdır. Oyun…
Fark ettim de; çocuklar artık değişim istiyor. Yapacağınız herhangi bir etkinlik alışılagelmişin dışında ise katılmak istiyorlar. Mesela artık hiçbir çocuk rakamları yan yana yazıp toplama-çıkarma yapmak istemiyor. Aynı etkinliği balık krakerler ile yapın birde, göreceksiniz gözlerindeki mutluluğu. Dört balık krakerden bir tanesini yesin, kaç kraker kaldığını kendisi bulsun. Kelime dağarcığı gelişsin mi istiyorsunuz? Tekerlemeler öğretin hani şu hepimizin çocukluğundan beri unutmadığı tekerlemelerden.
Çocuk oyun oynayarak öğrenir, içselleştirir. Yere düşerek, kıyafetlerini kirleterek, tecrübe ederek dünyayı anlamlandırır. Elleri boya olmadan resim yapan bir ressam gördünüz mü? Ya da iğneye ipliğe dokunmadan dikiş dikebilen bir terzi? Çocuğun işi ise oyun oynamaktır. Oyun oynayarak kendini ifade eder, duygularını yansıtır. Tam olarak oyun oynayarak gerçek hayatın pratiğini yapar. Oyun oynayarak bilmediklerini öğrenir, öğrendiklerini yaşantısında uygular. Çünkü deneyimlerimizi unutmayız ama ezberlerimiz kurşun kalemle yazılmıştır.
Bir Öğretmen