Kadir Köymen: Çevrenin Vizyonu Neyse Sen De Ondan İbaretsin

Bugün Kadir Köymen ile yaptığım röportajın üçüncü ve son bölümünü paylaştım.

Röportajın birinci bölümünü okumadıysanız TIKLAYABİLİRSİNİZ, ikinci bölümü de okumadıysanız TIKLAYABİLİRSİNİZ.

Başlamadan yine bir video önereceğim.

Tolga Akkuş: İnsanların yalnız kalma korkusuyla bir şeylerin etrafında olma sürecine “senkronizasyon istenci” deniliyor. Bir de tüm dünyanın dahil olduğu hipersenkronizasyondan bahsediliyor. Devamlı değişen trendlerin ve teknolojik gelişmelerin içerisinde bir dünya markası oluşturdunuz. Güven Borça’nın “bu topraklardan dünya markası çıkar mı” kitabında sorduğu soruyu bu başarınız ile evet olarak cevaplayabilirsiniz. Bu topraklardan nasıl dünya markası çıktı?

Kadir Köymen: Cirolar bakımından THY gibi firmalara bakarak henüz biz bebek sayılırız ama heyecanlarımız ve geleceğe olan umudumuzla alakalı biz de büyük aktörlerden bir tanesi olmak istiyoruz, buna iyi bir aday olduğumuzu düşünüyorum.

Dünya markası olmak başka şeyleri amaçlayan insanların ulaştığı yan sonuçlardan biri. Bu tek başına amaçlanacak bir şey değil, her zaman konu müşteriye odaklılıktır. Ben sıfırdan başlarken müşteri odaklı başladım ve müşterimin ihtiyacı o günün şartlarına göre çok az şirketin odaklandığı ve aslında çok müşterinin ihtiyacı olan bir şeydi. Bunu yakalamam da eskiden beri bu işi yapmış ve tatbik etmiş birisi olmam sayesinde oldu. Bunu yapan çok kişi vardı ama ben hem film sektöründen gelen hem de imalat ile ilgili eğitim almış olan bir kesişimde daha da özel bir noktadaydım, İngiltere’de imalat mühendisliği ve işletme okudum. Hem sinemadan geliyorum, hem üretim konusunda bilgiler aldım. Bütün bu parçalar özel ve şanslı bir duruma getirdi, bakın bu kelime çok önemli “şanslı”

Bunlar ilerden geri dönüp baktığınızda formülü varmış gibi gözüküyor ama o formülü alıp yeniden bir yerde uyguladığınız zaman ileri doğru çalışmayabiliyor. Bu yüzden insanların ben de bir tane ateş yakacağım mücadelesine girmesine gerek yok, dünya markası olmakla alakalı bence kafaya şu formatı atarsak sayıyı artırabiliriz, yakılmış ateşler…

Bunlar zor denk gelen şeylerdir, mesela Nusret et sektöründe böyle bir ihtiyaç olduğu, premium lezzet, zenginlerin trendlerinin buraya kayması, Instagram’ın patlaması gibi o kadar çok şeyin kesiştiği yerde oldu ki o da onun şansıdır. Nusret istediği kadar formül yapsın, geriden gelenlere versin formülü uygulayıp aynısını tekrarlayamayacaklar. İnsanlara yeniden siz de bunu başarabilirsiniz hikayesi anlatmak yerine başaran insanların ben çok şanslıydım diye kabul etmeyi öğrenmeleri gerekiyor. Bunu diyebilirlerse geri kalanlara da derler ki, “başka yerlerde de şansı yaver gitmiş insanlar var ve bunlar bir ateş yakmayı başarmışlar, sizler de ateş yakmaya çalışıp enerjinizi boşa harcayacağınıza gelin herkes odun toplasın ve yakılmış ateşleri büyütelim”

Dünya markası böyle olur işte! DJI, Samsung gibi firmalar iyi mühendislerin kendi çalışmalarını yapmaktan vazgeçip mevcut büyük şirketlerde çalışmayı tercih etmeleri sayesinde oldu. Dünya öyle bir yer ki adam milli piyangoyu kazanıyor, o biletin bile şanslı olduğuna inanmak istemiyor, bunun kendi yeteneği olduğuna inanmak isteyen var.  Ona nası milli piyangoyu kazandın diye sorarsan  şanslıydım demiyor, şu büfeden alman lazım diyor. Hala insanlara formül vermeye çalışıyorlar. Durum böyle olduğu için elbette Steve Jobs’a sorsanız  o da size formül vermeye çalışır, Elon Musk da… Çok çalışmak, çok çalışmak diyorlar, çok fazla çalışan çok insan var, ŞANSLIYDIM! Bu kadar basit.

Herkes şansını zorlayabilir ama onun yerine gelin hep beraber THY’de çalışın, Nusret’te çalışın, Edelkrone firmasına gelin veya ihracat yapan ve müşterisi ile bir tempo yakalamış şirketlere girin. Ateşi büyütün, böylece dünyanın her yerinden görülen parlayan markalar olur ve ondan sonra onların yarattığı ekonomik rahatlık  geri kalanların da tutturma şansını artırır. Ortam da ısı artarsa kenarda ateş yakmaya çalışan kişi de ateşi daha kolay yakar. Öncelikle mevcut ateşleri büyütmek daha az efor ile daha kolay yol almayı sağlar öncelikle buna önem vermek gerekiyor.

Tolga Akkuş: Bir videonuzda “Doğduğumuz günden bu güne bebek bezinden başlayarak çoğu ihtiyacımızı yurt dışından gelen şeyler ile temin ediyoruz. Peki biz dünyaya ne satıyoruz” diyordunuz.

Biz not gelirse ders çalışırım yoksa çalışmam, para yoksa bir iş için uğraşmam diyoruz. Bir şey karşılığında değil sıfırdan başka bir şey için çalışmalıyız, şans da yardımcı olursa işler rayına oturabilir.

Başka bir şey yapmak için, yani dünyaya ürün satmak için, ülkemizde bir değer üretebilmek için gençlere ne tavsiye ediyorsunuz?

Kadir Köymen: Çevremiz bizi bu konuda sıkıştırmıyorsa iteklemiyorsa çok çok zor bir çaba. Çevremizin vizyonu neyse büyük ihtimalle onunla ibaret kalacağız. Kendi kendine ceza verebilen insanlar normal olmayan bu davranışları sayesinde çevrelerine rağmen  kendilerini itekleyip bir yere götürebilirler. Kendinize şunu sorun “ben kendine ceza verebilen bir insan mıyım?” hayır, “Çevrem beni nereye itekliyor, neye dönüşmemi istiyor? Bir hayalim olduğunda bunu başaramazsın diye beni aşağıya çeken bir çevrem var mı?”

Bazıları ailesinden bile bunu görüyor, “buna devam edersen seni maddi olarak desteklemem” diyorlar. Benim dediğimi okumazsan, benim dediğim şekilde işe girmezsen üzerim seni, sıkarım seni, para vermem diyen çok fazla aile var. Böyle bir çevredeyse ve kişi kendisini de sıkıştıramıyorsa valla çevreyi değiştirmesi lazım. Çevre değiştirirken yeni bir çevreyi de inşa etmesi lazım. Bir yolunu bulacak, o çevreden bir insanla arkadaşlığa başlayacak. Dönüşmek istediğim şeye dönüştüğümde beni kabul edecek bir çevre bulacağım ve o çevrenin üyeleri ile iletişim kurmaya çalışacağım. Beni bir yere götürmeyen  çevremi fazla üzmeyeceğim idare edeceğim ama öbür çevremle iyi bağ kurmaya çalışacağım. Yeni çevreyi inşa ederseniz eskisi zaten zamanla kuruyup dökülecektir.

Öyle okullar var ki girmesi zor, çıkması daha zor, her öğrencileri bir eser. Bu okullar zorlukları ile meşhurlar, içeri girenler nefes alamıyor. İşte kendimize böyle bir çevre edinmemiz lazım, bizi sıkıştıran kişiler olmalı. Bizleri sıkıştıran insanlar genelde bizleri bizim için sıkıştırmazlar, kendi menfaatleri için hatta bizi sömürmek için sıkıştırırlar. Burada ise fark var, bizi bizim için sıkıştırmak, eğitim kurumları bunu yaparlar, işleri insan yetiştirmektir. Şirketin menfaatleri ile çalışanın menfaatlerini eş tutmaya çalışan şirketler seni yok etmeden seni inşa ederken kendini de inşa eden şirketlerdir. Bu yapıları bulup kendinizi bu çevrelere atmalısınız.

Tolga Akkuş: Sizden biraz kitap ve şarkı önerisi alabilir miyim?

Kadir Köymen: Harari 21. Yüzyıl İçin 21 Ders kitabı listenin başında, Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı, Aptal Beyin, İnsan Nedir. Ben daha çok bildiğimiz kavramları aslında bilmediğimizi anlatan kitapları seviyorum.

Spotify’da bir çalma listem var, adı “zihnimin çöplüğü” oraya dinlediğim şarkıları atıyorum

Kadir Köymen’e misafirperverliği ve verdiği güzel cevaplar için okuyucularım adına teşekkür ediyorum.

Her gün ilgi çekici şeyler yazmaya çalışıyorum ve bu yüzden daha fazla okuma yapmam gerekiyor. Yazdıklarım ilginizi çekiyorsa ama çevrenizde bunu paylaşacağınız kimse yoksa neden yok diye düşünmelisiniz, paylaşacağınız birileri varsa da onları da her gün yazdığım yazıları okumaya sevk edebilirsiniz.

Yarın yine yazının en alt satırında görüşmek üzere…