Tatil severlerin yeni rotası: Budapeşte!

Rotamızı Macaristan’ın başkentine, Tuna Nehri boyunca sıralı
onlarca şehirden en alımlısına, temanın hakkını fazlasıyla
verecek gecelerin ışıltılı kraliçesi Budapeşte’ye çeviriyoruz.

Macar tarihinin tozlu sayfalarına girmek niyetinde değiliz. Ama şehri tanımak ve anlayabilmek için biraz tarih iyidir. Mesela henüz birleşip Budapeşte olmadan önce Budin ve Peşte’nin -yani Tuna’nın iki yakasındaki biri dağlık diğeri düzlükte kurulu iki şehrin- Kanuni tarafından fethedildiği 1526’dan 1686’ya neredeyse bir buçuk asır Osmanlı hâkimiyetinde kaldığından bahsetmeli. Sonrasında toparlanma ve aydınlanma çağında Macaristan Krallığı ve 19.yüzyılda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yıllarında ikinci başkentlik. 20.yüzyılda kaybedilen 1. Dünya Savaşı. 1944-1945’te yaşanan Yahudi Soykırımı ve akabinde 2. Dünya Savaşı esnasında önce İngiliz ve Amerikan hava saldırıları, sonrasında Alman bombardımanı ile harabeye dönen bir şehir olduğundan. Çok yıkım ve acı yaşamış bir kadın Budapeşte. Yıkılıp yeniden ayağı kalkmış her seferinde. Taş üstünde taş kalmayan şehir Sovyet birliklerince kanlı bastırılan Macar Devrimi sonrası gelen uzun demir perde döneminde yaralarını sarabilmiş.

Altmışlardan seksenlerin sonuna kadar Budapeşte Doğu Bloku’nun batıdaki en mutlu “kışlası” olarak anılırmış. 20. yüzyılın sonlarında ise demir perdenin aralandığı 1989 Devrimleri ile sivil hayattaki değişim Budapeşte sokaklarına da yansımış. Ve nihayetinde günümüzde NATO ve AB üyesi olan Macaristan başkentindeki tek partili komünist rejim döneminden kalan heykel ve anıtlar kamusal alanlardan kaldırılmış ve meraklıları için Hatıra Parkı’na taşınmış. Budapeşte’ye İstanbul’dan kalkışlı çok sayıda alternatif ile yurtdışı için oldukça ekonomik fiyatlarla uçmak mümkün. Genel olarak şehrin de diğer Avrupa kentlerine göre daha ucuz olduğunu belirtmeli. Yaklaşık iki saatlik uçuş sonunda varacağınız Liszt Ferenc Havalimanı şehrin 20 km kadar dışında yer alıyor. Şehirde gelişmiş bir metro ağı olmasına rağmen havaalanına kadar ulaşamıyor maalesef. En yakın olan mavi hattın son durağı ile havaalanı arasında 200E otobüs servisi mevcut. Alternatif olarak havaalanı-şehir merkezi arasında da otobüs servisleri var elbette. Ücret 2100 Forint (HUF). Bu arada Macaristan AB üyesi ancak avroya geçiş yapmamış durumda. Yanında HUF gördüğünüz fiyat etiketlerinden iki sıfır atıp kalan sayıyı üçe bölmek avro karşılığına kabaca ulaşmanızı sağlayacak. Yine de alışverişlerinizde ve günlük hayatta avro kullanmak mümkün. Havaalanından şehir merkezine taksi ücreti ise yaklaşık 25 avro. 4 hatta çalışan metro, otobüs ve tramvaylar ile şehrin her noktasına ulaşmak mümkün. Budapeşte’yi keşfetmenin en keyifli yolu ise elbette ki tramvay.

Etrafı seyrederek tıngır mıngır şekilde gezinmek her zaman güzel. Budapeşte’deki ilk tramvay hattı 1949 yılında, Stalin’in yetmişinci doğum gününde açılmış. Bu yüzden Budapeşte’deki tramvay hatlarının numaraları 70’ten başlıyor. Tramvay sisteminde yaklaşık 30 hat var ve birçoğu Buda bölgesine de geçiyor. Özellikle 2. hat üzerinde yapacağınız bir yolculuk, tıpkı bir tur otobüsü gibi, şehrin ilginizi çekebilecek önemli noktalarını görmenizi sağlayacak.

Tuna Nehri, dünyaca meşhur kaplıcaları, tarihi zenginlikleri ve gece yaşamı ile Avrupa’nın turizm başkentlerinden biri olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Budapeşte aslında oldukça büyük bir metropol. Macaristan nüfusunun beşte birine tekabül eden yaklaşık 1,8 milyonluk nüfusuyla Berlin’den sonra Orta Avrupa’nın en büyük ikinci şehri Budapeşte. Dolayısıyla ne tür bir beklentiniz varsa rahatlıkla karşılayacak türden bir çeşitlilik olduğunu söylemek mümkün. Kalacak yer alternatifleri daha çok Peşte tarafında ve 5. bölgede yoğunlaşmış durumda.

Tercihi bu bölgede Vaci Utci isimli cadde civarında bir yerden yana kullanmakta fayda var. Budapeşte geleneksel Orta Avrupa mimarisinin izlerini taşır. Geniş ön yüzlü koca koca binalar doğal olarak iç avlulu yapılar. Geçirdiğiniz sürede biraz daha oralı hissetmek için iç avlulu bir hostel ya da oteli tercih etmenizi öneririz. Nereden başlamalı sorusunun cevabı tabii ki Tuna Nehri kıyısı. Hani bir türkü var “Tuna Nehri akmam diyor” şeklinde dizeleri olan. Elbette nehir akıyor, sadece uzaktan baktığınızda akıntıyı fark edemiyor ve Tuna’nın bu güzel şehri terk etmek istemediğini düşünüyorsunuz bir an. “Mavi Tuna” derler bir de… Evet, Tuna Nehri’ne baktığınızda mavi renk görmek mümkün değil, alenen kahverengimsi bir rengi var.

Bunu Macarlara sorduğunuzda, çok ilginç bir yanıt veriyorlar: “Tuna nehri, yalnızca âşık olanlara mavi görünür”. Tuna bulanık da aksa insanı sakinleştiren bir güzelliğe sahip. Bir zamanlar iki şehri birbirinden ayıran nehrin iki yakası bugün 8 tane köprü ile birleşmiş. Bu güzel kadın gerdanında her biri özel ve şık birer mimari yapı olan köprülerini adeta birer mücevher gibi taşıyor. İlk hedefimiz bu köprülerin ilki, Budapeşte’nin en meşhuru Zincirli Köprü. Zincirli Köprü Buda tarafına geçen, en eski ve en ünlü köprü, Zincirli Köprü. 1839–1849 yılları arasında yapılmış olan nam-ı diğer “Aslanlı Köprü”nün Macarcası Szechenyl Lanchid. Diğerleri gibi bu köprü de 2.Dünya Savaşı sırasında büyük hasar almış ve iki tarafındaki aslan heykelleri dışında tamamen yıkılmış.

Gündüz hantal bir görüntüsü olsa da gün batımında ışıklar açıldığında muhteşem bir manzara ortaya çıkıyor. Bu yüzden şehri tanıtan tüm broşürlerde, bu köprünün gece ışıklandırılmış halini görmek sürpriz değil. Bir de şehir efsanesi var tabi. Köprünün mimarı İngiliz William Clark, Lanchid’de bir hata bulunsa, kendini öldüreceğini iddia eder. Gerçekten de açılıştan sonra köprüde hiçbir mimari ve statik hata bulunamaz. Bir şey hariç. Heykelleri yapan heykeltıraş, aslanların dillerini yapmayı unutmuştur. Kalabalıktan bir çocuk, aslanların dillerini yutup yutmadıklarını sorar. Bunun üzerine, mimarın sözlerini hatırlayan heykeltıraş o utançla köprüden Tuna Nehri’ne atlayarak intihar eder. Zincirli Köprü Peşte yakasında günümüzde beş yıldızlı bir zincir otel olan Gresham Sarayı’nın bulunduğu meydanı Buda yakasındaki -ismini köprünün mühendisinden alan- Clark Adam Meydanı’na bağlıyor.

Burada şehrin resmi merkezi olan “sıfır kilometre taşı” ve hemen sağında sizi tepeye çıkaracak olan funikülerin terminalini bulacaksınız. İyi seyirler. Buda Kalesi Funikülerde ilk vagonu tercih edenler arkalarında adım adım yükselen manzaranın tadını çıkarabilirler. Üstteki istasyon ile UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmiş olan kale bölgesine adımınızı atacaksınız. Şanslıysanız askerlerin nöbet değişim törenine denk gelmeniz olası. Atina’daki kadar meşhur ve şaşalı bir tören değil ama idare eder. Buda Kalesi bölgesinde funiküler durağının hemen karşısında Sandor Sarayı, sol tarafta Budapeşte Tarih Müzesi ve Macaristan Ulusal Galerisi’ne ev sahipliği yapan Habsburgların Kraliyet Sarayı, sağ tarafta ise teraslarından harika Tuna ve şehir panoraması sunan Balıkçılar Tabyası ve hemen arkasında Matthias Kilisesi yer alıyor. Ulusal Galeri ilk müze ziyareti için biçilmiş kaftan. Ortaçağ’dan 20.yüzyıla geniş bir yelpazede zengin bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor. Ayrıca konumuyla hem havadar hem de gezerken pencerelerden göz attığınızda olağanüstü bir manzaraya sahip.

Sarayın arka cephesinde Kral Matyas ile sevgilisinin betimlendiği Matyas Çeşmesi, diğer cephesinde de Osmanlılara karşı zafer kazanan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Savoy Prensi Eugene’nin heykeli dikilmiş. Balıkçı Tabyası “Halaszbastya” görülmeye değer. Surların üzerinde masaldan fırlamış gibi duran, kumdan kaleleri andıran yedi kulesi var. Manzara müthiş. Hemen arkasında bir diğer ikonik yapı olan Mathias Kilisesi yer alıyor. Bizim için ilgi çekici yanı şehri ele geçirdikten sonra Kanuni Sultan Süleyman’ın burada namaz kılmış olduğuyla ilgili rivayet ve akabinde camiye çevirmiş olması. Kale bölgesinin altında ise çok geniş bir alanda, 2011’e kadar bir kısmı ziyarete açık olan, kalenin gizli kaçış tünelleri, labirent adı verilen yeraltı sularının oluşturduğu mağaralar bulunuyor. Labirent ziyarete kapalı olsa da buradaki taş tonozlu şarap mahzeni halen hizmet veriyor. Harika Macar şaraplarını tatmak ve yerel içkileri “palinka” ile tanışmak için doğru adres. Bu mekânın gezginler arasında yapılan anketlerde Budapeşte yapılacaklar listesinin en başında yer aldığını belirtmeli. Diğer tepe Gellert Buda tarafında başka bir açıdan harika bir manzara vaat eden bir diğer tepe Gellert Hegy. Tepenin hemen dibinde ünlü Gellert Hamamı var.

Önünüzde de uzun bir yokuş. Dileyenler kaleye bakan yamaçtaki kıvrılarak çıkan yoldan, dileyenler diğer yamaçtaki parktan yola koyulsunlar. Yolun sonu tepedeki kale ve en tepesine kondurulmuş olan Szabadsag Szobor yani Özgürlük Anıtı. Biraz zahmet gerektiren bir tırmanış olsa da tepedeki güzelliği görmeye değer. Elinde palmiye yaprağı tutan kadın figürlü Özgürlük Heykeli’nin yüksekliği 26 metre ve yapım yılı 1947. Sovyetler’in, Macaristan’ı 2. Dünya Savaşı’nda kurtarması (!) anısına yapılmış olsa da komünist dönemin bitişiyle varlığı hayatını Macaristan’ın bağımsızlığı, özgürlüğü ve refahı için feda edenlerin anısına atfedilmiş. Gellert Tepesi’nin hem gündüz hem gece manzarası çok güzel. Aslında şehrin her noktası için aynı şeyi söylemek mümkün. Macarlar şehir aydınlatması işini çözmüşler. Bu yüzden gündüz turlarında gezip gördüğünüz yerlerden ikinci bir gece turu yapmak şart Budapeşte’de. Gellert Tepesi’nin Buda Kalesine bakmayan diğer yamacından inişe geçenler buradaki parkta değişik yükseklikteki küçük seyir teraslarını teker teker ziyaret edip soluklanarak Tuna kıyısına doğru irtifa kaybederek ulaşabilirler. Bu yamaçta kayaya oyulmuş mağara kilisesi Sziklatemplom Özgürlük Köprüsü’nün hemen karşısında, St.Stephen Heykeli de avlusunda fotoğraflanmak üzere sizi bekliyor. Yemek beklentiniz kısıtlı olsun. Malum Macaristan mutfağı zengin olsa da açıkçası biraz ağır ve yağlı. Gulaş, balık çorbası, Borjûpaprikâs öncelikli olmak üzere et yemekleri mutfağın meşhurları olarak sıralanabilir.

Her yerde “Török etterem” (Türk restoranları) var. Aynı şekilde döner dürümcüler size memleketinizi aratmayacak şekilde her yerde. Dönercileri bırakıp özel mekân önerilerine devam etmek gerekirse; Cafe de Paris’te çok güzel kokteyller içebilirsiniz. Bir de tabi New York Cafe var ünü şehirle yarışan. Budapeşte’nin tadı damağımda kalan lezzeti ise sokaklardaki stantlarda, parklarda vs sıklıkla karışılacağınız burnunuza dolan muhteşem tarçın kokusunun kaynağı “Kürtoskalacs” yani makara tatlısı. Közde pişirilen rulo şeklinde sarılı bir tür hamur işi ama lezzeti öyle böyle değil. Gördüğünüz yerde hücum edip damak tadınıza uygun bir çeşidini deneyin pişman olmayacaksınız. Yerel tatlardan bahsetmişken Unicum atlanmamalı elbette.

Koyu siyah renkte, bomba seklinde bir şişeye sahip, kendisi de bomba etkisinde, Macaristan’ın müstesna içkilerinden en sağlamı. Baş ağrısına, hazımsızlığa ve öksürüğe iyi geldiğine inanılan, sarhoşları ayıltan(!) bir tür likör. Magnet dışında alternatifler arayanlara küçük Unicum şişeleri hediyelik eşya olarak bire bir. Rubik Küpü bir diğer alternatif. Bizde Zekâ Küpü olarak bilinen bu zihin açıcı oyuncak 1974 yılında Macar heykeltıraş ve mimar Ernõ Rubik tarafından icat edilmiş ve hediyelik eşya dükkanlarında baş köşede. Bir de Macar el işlerinden bahsetmeli. El emeği göz nuru örtüler, şallar, önlükler vs. çok güzel ama aynı zamanda bir hayli pahalılar. Özel ilgisi ve uygun bütçesi olanlara tavsiye olunur. Trafik akışı yok, sadece mini otobüsler ve park içinde gezi yaptıran tren mevcut.

Adada romantik yürüyüş yolları, Ortaçağ’dan kalıntılar, küçük bir hayvanat bahçesi, müzikle dans eden çeşme, yüzme havuzları, Japon Bahçesi ve bol bol yeşillik var. Şehrin keşmekeşinden bir süreliğine de olsa kurtulmak isteyenler için biçilmiş kaftan. Keyifli bir orman yürüyüşü, bisiklet turu, çimlerde yayılma gibi dinlenceli aktiviteler sizi bekliyor. Gece eğlence mekânlarının ev sahibi olan adada bir de büyük bir süs havuzu ile ışıklı müzikli su gösterisi yapılıyor. Havuz sürekli olarak küçük atraksiyonlar sunsa da asıl her saat başı olan 10–15 dakikalık şov kaçırılmamalı. En zevklisi de akşam 20.00 sıralarında olan son gösteri. Hava iyice karardığı için havuzun ışıklandırması oldukça etkili oluyor ve seyri de keyifli oluyor. Kesinlikle görülmesi gereken ülkeler arasında yer alıyor. İlk fırsatta gitmenizi tavsiye ederiz.

Kaynak: Boss Life Dergi