Sanayi devrimi ile hız kazanan teknoloji yolculuğuna bugün tam gaz devam ediyoruz, bu yolculukta hızımız kademeli olarak artıyor. Özellikle şehir yaşamında bu hızdan uzak durmak ve etkilenmemek maalesef pek mümkün değil. İlk defa araba ile yolculuk yapan bir yerlinin dediği gibi:
“O kadar hızlı gittik ki ruhumuz geride kaldı”
Bu yazımda neden hızlandığımızı, neden yavaşlamamız gerektiğini ve nasıl yavaşlayacağımızı anlatmaya çalışacağım.
Dünyada yaşanan hız çılgınlığı, fast food zincirleri ile yemek kültürümüzü de kötü şekilde etkiledi. Hepimizin acelesi varken yemeği sakin şekilde yiyemezdik elbette. Adından da anlaşılacağı gibi hızlı pişen ve hızlı şekilde tüketilen yemeklere fast food deniyor. 1986 yılında Roma’da açılan yeni McDonald’s şubesini protesto eden ve kendine destekçi arayan Carlo Petrini Slow Food (Yavaş Gıda) Hareketi’ni başlattı.
Yavaş Gıda Hareketi, yediklerimizin sağlığımıza, bitkilere, hayvanlara kısaca tüm doğaya zarar vermemesini, tadının iyi olmasını ve üreticilerinin emeklerinin karşılığını almasını savunuyor. Yediğimiz besinlerin kim tarafından hangi şartlarda üretildiğini bilmemiz gerektiğini söyleyen bu hareket ile ilgili 1989 yılında Falco Portinari bir bildiri yazdı. Kısa sürede farklı ülkelerdeki destekçiler tarafından da onaylanan bu bildiri fast food trendinin hızlı hayatın dayattığı bir zorbalık olduğunu ifade ediyordu.
Hız, her alanda kaliteyi ve estetiği azaltıyor. Odaklanmayı imkansız hale getirdiği için hata yapma payını artıran hız insanlığı içi boş bir balon gibi hızla şişirirken ve insanlık hızla büyüdüğünü zannederken bir yandan da bir iğne ile patlayacak kadar hassas ve kırılgan hale getiriyor.
Yavaş gıda hareketi ile başlayan “Yavaşlık Dalgası” sonrasında, herkesin hızlı olma baskısının altında olduğunu öne süren “Yavaş Hareketi” başladı. Bu hareket modern yaşamın getirdiği hızlı yaşam dayatmasını reddediyor ve hızlı olmayanların da yaşama şansının olduğu daha yavaş bir dünya istiyor.
Önceden büyük balık küçük balığı yutardı, şimdi hızlı olan yavaşı yutuyor!
Yavaş Hareketi’ne şehirler de katılmak istedi ve CittaSlow yani Sakin Şehir hareketini başlattılar. Nüfusu 50 binden az olan şehirlerin kültürel, sosyal ve diğer tüm manevi değerlerini korumayı hedefleyen bu hareket, modern dünyadan kopmadan ve teknolojik gelişmeleri reddetmeden daha sosyal ve geleneklere bağlı bir yaşamın mümkün olduğunu söylüyor. Bu hareketi benimseyen şehirler 59 maddelik “Sakin Şehir Manifestosu”nu imzaladılar.
Gece uykunuzu getirmemeyi vadeden kahveler, sizi yormamayı vadeden enerji içecekleri, çabuk çorbalar, sallama çaylar…
Hepsi sizi hızlanmaya davet ediyor ve formula 1 pit stoptaki pilotlar gibi yakıt ikmal sürelerinizi en aza indirgemeyi vadediyor. Biz sadece yaşıyoruz, bu neyin yarışı? Ayrıca söylemeden edemeyeceğim, birine sallama çay vereceğinize küfredin daha iyi!
Geir Berthelsen 1999’da “daha yavaş bir gezegen” mottosuyla Dünya Yavaşlık Enstitüsü’nü (The World Institute of Slowness) kurdu. İnsanların yavaşlamaya ihtiyacı olduğunu söyleyen Berthelsen, hızın felaket getireceğini ifade ediyor.
Tüm dünya hızlanırken bazıları da yavaşlamak istiyor, elbette bu istek coşkun bir nehirde ters yöne kürek çekmek kadar zor. Bu yavaşlama isteğine Almanya’dan 3 kişi de “Yavaş Medya Hareketi” ile dahil oldu.
Benedikt Köhler, Sabria David ve Jörg Blumtritt tarafından 2 Ocak 2010 tarihinde yayınlanan “Yavaş Medya Manifestosu” dijital iletişim teknolojilerinin hayatımızı karmaşık hale getirdiğini, beden ve ruh sağlığımıza zarar verdiğini söylüyor.
14 maddelik “Yavaş Medya Manifestosu”nun önemli kısımlarını sizin için özetledim.
- Yavaş medya odaklanmayı sağlar.
- Tüm multimedya içerikler (video, görüntü, ses vb) sadece odaklanarak incelendiğinde fayda sağlar.
- İçerikler her zaman belirlenen ölçülerde ve yüksek standartlarda olmalıdır.
- İçerikleri tüketenler aynı zamanda üretim de yapmalıdırlar.
- Yavaş medya, kullanıcılarına saygı duyar ve farklı görüşlere açıktır.
- Yavaş medya bağışlar ile ayakta kalır. Reklamverenlere göre hareket etmediği için tarafsızdır.
- Yavaş medya içeriklerinin modası geçmez aksine zaman geçtikçe daha değerli hale gelir. Bugüne değil tüm zamanlara hitap eder.
- Tüm içerikler bir kalite konsepti altında birleşse de aynı zamanda hepsi eşsiz birer eserdir.
- Yavaş medya teknolojik gelişmelere karşı çıkmaz, aksine bunların doğru kullanıldığında iyi bir fırsata dönüşeceğini savunur.
- Yavaş medya içerikte kaliteye önem verir.
Yavaş medya düşüncesinin temelinde, durmak bilmeyen yalan haber ve bildirim bombardımanı yatıyor. Neredeyse her yazımda bu konuyu yazdım ve tekrar yazıyorum; sosyal medya uygulamalarının bildirimlerini kapatın, 3 saatte bir uygulamaları kontrol edin, canınız sıkılıp eliniz telefona gittikçe kitap okuyun.
Hız bizi değerli olan şeylerden uzaklaştırır. Yavaşlamak üretime, hızlanmak ise tüketime yönlendirir.