Dün Kadir Köymen röportajımın ilk bölümünü yayınlamıştım, okumak için TIKLAYABİLİRSİNİZ.
Bugün röportajın ikinci bölümü ile karşınızdayım. Başlamadan bu videoyu izlemenizi öneririm.
Tolga Akkuş: Okul döneminde not almak için sonrasında da sadece para kazanmak için çalışıyoruz. Şu an sizin ofisinizdeyiz ve burada bir podcast seti var, ben her gün blog yazıyorum. Peki biz bunun niye yapıyoruz, bir sponsorumuz da yok. İnsanlara laf anlatamıyorum, her gün kitap okuyun diye her gördüğüme söylüyorum, sadece bir karşılık için değil kendiniz için bir şeyler yapın diyorum ama çevremdeki 1000’de 1’e bile kendimi ifade edemiyorum. Peki neden uğraşıyoruz, derdimiz nedir?
Kadir Köymen: Öncelikle hayatımızı güvenceye almamız lazım. Bu belli bir maddi akarı inşa etmektir, iş kurmaktır veya iyi bir şirkette önemli bir yer edinmektir. İnsanlar buralara gelince daha yukarısı var, ondan da yukarısı var diyorlar, bence bu durum toplumda bir eşitsizlik yaratabilir ve toplumun bu durumu yukarı çok çıkana da yaramaz. Tarihte de örnekleri var, toplumda kopmalar ve ayrı sınıfların oluşması sonunda herkese acı yaşatmıştır.
Kendimize yeter bir yere ulaştıktan sonraki eforlarımızı, kazancımızı daha fazla artırmak için değil kazancı sağlamlaştırmak için kullanmalıyız. Para kazancı belirli bir seviyeden sonra 2 kat artsa bile mutluluk veya huzur 2 katına çıkmıyor, her şeyin bir limiti var. O noktadan sonra yapılan şey obezite gibi sırf almış olmak için almayı getiriyor. Yeter nedir onu anladıktan sonra çalışmaya devam etmek lazım ama daha yükselmek için değil kazancı sağlamlaştırmak için. Gelir sağlamlaştırmak çok farklı bir çalışma tipi, ekosisteme bakım ve onarım yapmak gerekiyor. Ben bu aşamada bu podcast serisini gördüğümden geri kalmamak için yapıyorum. Bir yere daha çok gitmek için değil, bildiklerimi aktararak daha kalkınmış bir toplumda yaşamak için çalışıyorum.
Bireysel başarılara çok fazla odaklanıyoruz, diğer başarılı bireyleri örnek alıyoruz. Bizim diğer başarılı toplumlara bakmamız gerekiyor, tek başına başarılı olmak bir anlam ifade etmiyor. Milyar dolarlık büyük şirketlerin kurucularının ya kafayı yediklerini ya da kendilerini rahatlatabilmek için tüm servetlerini geri verdiklerini gördük. Bill Gates kendisini bilgi ve ortak akılla donatmayı başarmış ve kendisini son anda kurtarmış birisi. Olay benim bir yerlere gitmem değil tam tersine olay hepimizin bir yere gitmesi diyor Bill Gates. Bunu bir ileriye kadar gidip U çekip yapmak var bir de oradayken bunu yapabilmek var. Ben kendi adıma güçlü bireyi inşa etmeyi değil güçlü toplumda olmayı tercih ederim. Güçlü toplumların normal bir vatandaşı geri kalmış ülkelerin en başarılı insanlarından daha ağız tadıyla yaşıyor.
Tolga Akkuş: Toplumsal ilerlemeden bahsetmişken benim çevreme verdiğim bir örnek var. Biz Cenk Tosun İngiltere’ye transfer oldu diye ülkece sevindik ve büyük bir başarı dedik. Bense bundan utandım, biz 80 milyonluk bir ülke olarak sadece 1 kişi mi yetiştirebildik dedim. Aynısı Aziz Sancar için de geçerli, kendisi bunu başardı ama bununla övünüyoruz, kendimize sormuyoruz neden başka Aziz Sancar’larımız yok diye. Bireysel başarılara odaklanıyoruz ama toplumsal ilerlemeden ülke olarak hiç bahsetmiyoruz.
Önce her hafta haftanın özetini yazıp sitemde yayınlamayı planladım ikinci hafta yazamadım, sonra her ay yapayım dedim yine ikinci ay yazamadım. Hep aynı bahaneyi öne sürdüm “Vaktim yok”
Sonra kendime bir ceza verdim ve her gün sabah erkenden kalkıp yazmaya başladım.
Bu röportaja değer veren ve söylediklerinizi okuyanlara özel ne tavsiye ediyorsunuz, insan kendine nasıl ceza vermeli?
Kadir Köymen: İnsanın kendisine ceza vermesi tabiatımıza uygun değil, insan aksine mükafatın peşinde koşuyor ve cezadan kaçıyor. Bizler azar yemeyecek kadar, aç kalmayacak kadar performe ediyoruz. İçimizdeki en büyük mekanizma bir grubun parçası olmak. Bir grubun parçası olmak için ortak hikayeler üretiyoruz ve birbirimizle bunların üzerinden kaynaşıyoruz. Bu hikayeleri uygulama konusunda her toplumda bir çevre baskısı vardır, kimi toplumlarda bu baskı insanları daha verimli ve çalışkan olmaya itekler kimi toplumlarda da durum bunun tersidir. Kimisi bir takımın taraftarlığı üzerinden bir hikaye tutturur ve o konuda belli ritüelleri yapmayı gerektirir, hatta o grubun en iyi üyelerinden birisi de olabilirsiniz, peki bu grup bir şeye dönüşür mü veya bir işe yarar mı? İşte bu kısım çok önemli, bunu düşünmüyoruz, biz bir grup beni sevsin sonrasında başımızın çaresine bakarız getirisi çok da önemli değil diyoruz. Eskiden bir grubun üyesi olmak insanı hayatta tutardı, grup beraber avlanırdı, şimdi bizi hayatta tutmayan uydurma hikayelerin altına toplanmaya çalışıyoruz. Bizim hikayelerimizin içerisinde gruplar arasında cinayetler bile işleniyor, birbirlerine psikolojik baskı yapıyorlar peki bu hikayeler bize ne katıyor, hiç!
Bizde “Sevdiği için arka çıkmak” diye bir hastalık var, biz grubu böyle bir arada tutabiliyoruz. Bir topluluktan birisini çıkartırken veya alırken sevgi değil liyakat ile yaklaşmalıyız. İşte böylece hem sağlam bir şekilde bir arada kalabiliriz hem de yükselebiliriz. Bu yüzden bizler birbirimizi ne anlamda sıkıştırıyoruz buna bakmamız lazım.
Yarın röportajın son bölümünde görüşmek üzere.