İnal AYDINOĞLU
Gönüllülük Eğitmeni ve Yazar
[email protected]
İnsanlar çok zor hayatlar yaşıyorlar. Bütün dünya kavga, mücadele, savaş içinde. Özellikle gençler, tüm yaşamlarını akıllarıyla idare etmeye, köşeyi hızlı dönmeye, daha çok kazanmaya, daha çok sahip olmaya, hedefe ulaşmak için her yolu mubah görmeye odaklılar. Analar, babalar, öğretmenler de öyle yaşadıkları için gençlere sevgiyi, şefkati, karşılık beklemeden vermeyi, paylaşmayı öğretmiyorlar.
Marmara Üniversitesi’ndeki Topluma Hizmet Uygulamaları dersinde topluma hizmet etmenin mutluluğunu anlatmış, bu mutluluğa ulaşmanın yolunun da insanları karşılık beklemeden ve koşulsuz olarak sevmek olduğunu söylemiştim. Dönem başı ilk ders oluşu nedeniyle sevgi üzerine öğrencilerle uzun uzun konuşmuştuk. Bahçeye çıktığımda, yağmur çiselemesine rağmen bir kısım öğrencinin beklemekte olduklarını gördüm. Yolumu kestiler; ”Hocam elinizi öpmek için bekliyoruz” dediler. “Öyle bir alışkanlığım yoktur, ben sizin ellerinizi sıkar, yanaklarınızdan öperim” dedim. İtiraz ettiler, birkaç tanesi de ellerime sarıldılar. Gençleri televizyonların, reklamların, ekonominin, dünyanın çarkları arasına bıraktığınız zaman onlarla biçimleniyorlar.
Dünya değerlerine ve nefislerine odaklı homo economicus’lar yetişiyor. Oysaki gençlerimizin özünde; sevginin, saygının, cömertliğin, misafirperverliğin, yardımlaşmanın, dayanışmanın, şefkat ve merhametin en yücesini gönlünde taşıyan Türk Milleti’nin yüce ruhsal değerleri vardır. Sevgi üzerine bir saat ders anlattığınız zaman dahi kapı önünde bekleyip sevgi anlatanın elini öpmek isteyecek kadar gönül zenginlikleri ortaya çıkıyor. Sevginin küllenmesi, günlük yaşamdan geriye çekilmesi toplumsal yaşamı çok zorlaştırır. Hırslar, kinler, kıskançlıklar, çekişmeler, öfkeler, şiddetler daha çok artar. İçimizdeki sevgiyi yaşama katmak için öğretimin her kademesinde sevgi eğitimine önem verilmesi gerekir. Sevgiyi konuşan, öğrenmek için çalışan, yaşamına katan herkes öfkeden, şiddetten kurtulur, huzura kavuşur. Üniversitelerde sevgi ve toplumsal sorumluluk öğretmeye çalıştığım 1.000’e yakın öğrencim var, en büyük verimi onlardan alıyorum. Evrenin en büyük ortak serveti sevgidir. İnsanlığın mutluluğu, sevinci sevgiye bağlıdır. Madde tutkusunun nasırlaştırdığı yürekleri duyarlı hale getirmemiz, insanlara kendi içlerindeki zenginliğe ulaşma yollarını öğretmemiz gerekir.
Bu dünyada varlığımızı sürdürebilmek için evimizde, işimizde, ülkemizde sevgiyi yaşatacak, yaygınlaştıracak bilinçli çabalar göstermeliyiz. Sevgi öğretmenleri yetiştirmeliyiz. Her birimizin içindeki sevgi pınarının verimini artırmalı, sevme yeteneklerimizi geliştirmeli, toplumu sevgi içinde yaşayacak hale getirmeliyiz. Çünkü sevgisiz ortamlarda sevgi öğrenilmez, sevgi içinde yaşanmaz. İnsanlar sevgilerini topluma yansıtmayı, yaşama katmayı çok zor şeymiş gibi görüyorlar. Oysaki sevgi bin bir yolla insandan insana akar. Tertemiz bir yüzden, ışıltıyla bakan gözden, bir çift tatlı sözden, gülümseyen bir dudaktan, sıcak bir elden, içtenlikle sarılan kollardan, en güzeli de ruhun aydınlığı ile yürekten yüreğe akar. İçtenlikle verirseniz sevgi; çocuğa şefkat, yaşlıya merhamet, muhtaca destek, fakire ekmek, çıplağa gömlek, en katı kalpleri dahi açacak anahtar olur. Sevgi eğitiminin en önemli bölümü korkulardan kurtulmak için olmalıdır. Sevgi ile korku birlikte yaşayamazlar. Özellikle mala, mülke, maddeye odaklı yaşayan insanlar sürekli bir kayıp korkusu içinde olurlar. Malları arttıkça kayıp korkuları daha çok artar.
Hasisleşirler, tatmin duyguları azalır, aç gözlülükleri artar. Benim birçok gönüllü arkadaşım bir veya iki emekli aylığı ile varlık duygusu içinde korkusuz yaşarlarken milyarlarca varlığı bulunan bazı arkadaşlarım yokluk duygusu ve kayıp korkusu içinde titreyerek yaşarlar. Sevgi, cesaret ve cömertliktir, vermektir, paylaşmaktır. İnsanlara korkulardan kurtulmayı; vermenin, sevmenin sonsuz rahmeti ve bereketi içinde yaşamayı öğretmek gerekir.
Kaynak: Boss Life Dergi