Geçmiş yıllarda İstanbul’da yangın söndürme işlerine tulumbacılar bakarmış. Tulumbacı takımlarının taraftarları bile varmış, her semtte bir tulumbacı ekibi oluşturulmuş. Hangi ekip yangına daha hızlı yetişecek diye birbirleri ile kapışırlarmış. Tulumbacı ekipleri ve destekçilerinin, günümüzün futbol takımları ve taraftarlarından bir farkı yokmuş.
Yangın söndürmeye giden tulumbacı ekibi yolda başka bir tulumbacı ekibi görünce kavgaya tutuşurmuş. Kavgayı kazanan ekip olay yerine gitse de, gittikleri ev çoktan yanıp kül olurmuş.
Asıl hedefi yangın söndürmek olan tulumbacılar hedeften saparak birbirlerine düştüklerinde başarısız olurlar, kavgayı bir taraf kazanır diğer taraf kaybeder ama hedefe giden yolda iki taraf da zarara uğrar.
Tulumbacı sendromu tam olarak bunu anlatıyor, bir hedefe doğru ilerlerken hedefe odaklanmak yerine rakipleriniz ile olan mücadelenize odaklanırsanız hedefi ıskalarsınız.
Bu hedeften sapma psikolojisi hayatın her alanında başımıza gelebilir.
Birçok alışveriş merkezinde gökyüzünü göremezsiniz, havanın karardığını, zamanın nasıl geçtiğini anlayamazsınız, etrafta saatler yoktur. Başka bir şey almak için gittiğiniz AVM’den bambaşka ürünler alabilirsiniz, amacınızdan sapabilirsiniz.
Aklımızı karıştıracak çok fazla unsur var, bunlardan etkilenmeden hedefe odaklanmamız gerekiyor. Olimpiyat şampiyonu yüzücü Michael Phelps, rakibine odaklanmak yerine en iyi derece ile yarışı bitirmeyi hedefliyor, rakibi ise yarışı bırakmış Phelps’e bakıyor.
Kimin ne dediği veya sizden ne kadar önde olduğu önemli değil, önemli olan sizin ne kadar iyi olduğunuz. Ben, benden kilometrelerce öndeki kişileri hem rakibim hem de hocam olarak görüyorum. Onlardan öğrendiklerimi her sabah 6:00’da uyanarak yazıyorum, böylece onlara bir adım daha yaklaşmayı umuyorum.
Hedefim 100 sabah 6:00’da kalkıp 100 tane yazı yazmak, bugün 32. gün, İnşallah 28 Haziran’da hedefime ulaşacağım. Sizin hedefiniz ne ve bunun için kendinizi ne kadar zorluyorsunuz, bir düşünün…
(Bu yazıda 255 kelime var) #100Gün100Kelime’de 32. gün sona erdi.